1988 yılında Sendikalı işçi olarak çalışma hayatıma Eminönü Belediyesinde başladım. 22 yıl 6 ay Eminönü Belediyesinde İşçi Kadrosunda görev yaptım. Çalıştığım süreçte Eminönü Belediyesinde Sokaklarda çöpte süpürgecilik, park bahçelerde park temizliği, yemekhanede bulaşık, yemek dağıtımı, paspas gibi birçok beden gücüne dayalı görevde çalıştım. Sendikalı bir işçi olarak Sendikalı işçi olmanın gerektirdiği her türlü mücadele ve eylemlilik çalışmasında gücüm ve olanaklarım doğrultusunda destek ve hatta bir iki dönemde şube yönetiminin bir bölümünde görevli olarak da yer aldım. Eminönü’nde en son Yazı İşleri Müdürlüğünde Evrak Kayıt ve Arşivleme bölümünde çalıştığım dönemde Eminönü ve Fatih Belediyesinin birleşmesi sonucunda tüm çalışan işçi ve memur personel olarak 2009 yılında Fatih Belediyesi bünyesine aktarıldık.Fatih Belediyesinin Ak Parti Yönetimi olarak Eminönü’nden gelen tüm çalışan memur ve işçi arkadaşlarımıza olan ön yargı ve tavır özellikle bayan işçilere baskı oluşturmaları sonucunda 6 ay sonunda SSK prim günüm dolduğu için emekliliğe zorlandım.Şahsıma uygulanan baskı ve emekliliği kabul etmememden dolayı disiplin kurulu kararı ile tek taraflı fesih ile hiçbir tazminat hiçbir yasal hakkımı ve kıdem tazminatımı alamadan işten atıldım.
Sendikanın avukatı noterden dilekçe yazıp vermemi baskı uygulandığını dava açarsak zaten yüzde doksan dokuz kazanırız diye kendi yazdığı dilekçeyle noterden gönderdikten 20 gün sonra iş akdime son verildi. İlk işe dönüş mahkememi kaybettim. İkinci mahkemem 5,5 yıl olmasına rağmen bitmedi.
O dönem Sendika hiçbir eylem yada direniş kararı almadı iyi niyetle sorunları gidereceğini aracı koyup tazminatımı alabileceklerini söylediler ama umulan olmadı.. Belediye başkanına karşı eylem kararı koyma yolu tercihleri arasında asla olmadı.Hiç bir direniş yapılmadı… 13 ay geçmişti Genel-İş’te çalışan çaycı arkadaş görevden ayrılmıştı. Onu duyduğumda işe alınma üzere müracaatta bulundum. Mağduriyetlerim iyice artmıştı hem borçlanmış strese bağlı sağlık sorunlarım gündeme geldi, bir çok problem yaşadım..O dönemin Genel Başkanı tarafından iş başvurum kabul edildi ve çay ve temizlik görevlisi olarak işe alındım. 4 yıl 4 ay bu görevi yürüttüm.
Haziran 2015’te 10 günlük senelik izine ayrıldım. Döndüğümde 3 gün geçmişti postacı geldi. Şahsıma Genel İŞ-Genel Merkezinden mektup gönderilmişti. sadece iki satır bir yazı yazılıydı evrakta.
“ Yönetim Kurulumuzun aldığı karar ile iş akdiniz sonlandırılmış muhasebeyi arayıp bilgi alın bundan önceki çalışmalarınız için teşekkür ederiz..” gibi haksız, hukuksuz, usulsüz, Sendikal anlayışa uymayan, Sendikanın kendi işleyiş ilkeleriyle çelişen bir işten çıkarma yöntemiyle işime son verilmişti.
Eve gittim eşimle paylaştım bu konuyu o benden daha çok etkilenmişti Sendikaya ve Sendikal çalışmalara ne denli katkı sunduğumu en yakınen bilen eşimdi çünkü.
Sağlıkla ilgili bazı kontrollerim vardı 5.5 yıl dan beri süren hak hukuk savaşım, tazminat kayıplarım, işten atılmış olmam, bir sürü şey sağlıkla ilgili sorunlar oluşturmuştu .Şeker hastalığım oluşmuştu. Sağlık kontrolleri yaptırıp birkaç gün sonrada direnme kararı aldım.
İşim, ekmeğim, emeğim elimden a
Adım Oya Baydak
İşi Ve Onuru İçin Direnen Disk Genel-İş İşçisiyim
lınmış; çok büyük bir haksızlık ve usuluzlüğe uğramıştım. Kaldı ki bir mağduriyetin giderilmesi yolunda alındığım Genel-İş’te hangi mağduriyetim giderilmiştide ansızın gizlilik içinde tezgâh hazırlanmış gibi işten atılmıştım. Hala süre gelen bir mahkememe sürecin hala hiçbir kuruşunu alamadığım 23 yıllık emeğim alın terim olan tazminatım ve Avukatında dediği gibi belki de Türkiye’de tek örnek bir hukuksal ve ihmal bir mağduriyet yaşamışken ne olmuştuda atılmıştım işimden. Hiçbir gerekçe hiçbir suçlama yoktu tamamen keyfi ve usulsüz aynı zamanda da haksızdı. Üstelikte bunu yapan bir sendikaydı isminin baş harfinde “Devrimci” bulunan bir sendika.
8 Temmuz’da basın açıklaması yapma kararı almıştım, tek başına yapamazdım Devrimci arkadaşları arayıp bana yardımcı olmaları konusunda çağrıda bulundum. 8 Temmuz’da Disk binası önüne gelerek en doğru yerin burası olduğu Kani Beko’nun Disk ve Genel-İş Başkanı olmasından dolayı; basın açıklaması yaparak direniş çadırımızı kurduk.
Hiç kimse gelip bana ne oldu, sorun ne neler yaşadın diye sormadığı gibi Disk Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu haber gönderip “ çadırı kaldırsın oradan, muhatabı biz değiliz gitsin Genel-İş önünde yapsın direnişini” diye haber göndermiştir. Tam da doğru adresin burası olduğunu en iyi kendisinin bilmesine rağmen. İlk gün lavoba vb. ihtiyaçlar için Disk binasını kullandık. Ertesi günün akşamı saat 16.00 da mesaisi bitmemesine rağmen personel kapıyı kitleyip tam giderken fark ettik. Hem de Disk’in Giriş yerinde bazı eşyalarımız olmasına rağmen, son anda fark edip arkadaşlar hemen koşup sordular kapıyı kitlediniz ama hemen girişte eşyalarımız var hemde lavoba ihtiyacımız için kullanıyoruz dediğimizde kapıdaki görevli arkadaş “ Arzu Çerkezoğlu’nun emridir, kapıyı kilitleyip hemen çıkın, onlar asla içeri girmeyecek hiçbir şekilde yararlanmayacak” diye emir vermiş. Kendiside saat 16.00’da önce kaçar gibi çıkmıştır.
Kapıyı açmak için görevliyi ikna etmeye çalıştık ama olmadı “ kesin emri var” diye yanıt verdi. Ne yapacağımızı şaşırdık. Disk’in kapısı 23 yıllık üyesi 4.5 yıllık çalışanına kilitlemiş. İnsani ihtiyaçlarını gidermek için bile izin verilmemiştir. İlk aklımıza gelen ilk oradan bir odun parçası ve yerden bulduğumuz zincirle bizde kapıyı bizlere kitlenmiş, kendi işçisine yasak konmuş Disk’in kapısını simgesel olarak dışarıdan tahta parçası ile kapattık. Ve basını çağırıp basın açıklaması yaptık. “İşçilere kapatılan DİSK’i Patron Sendikacılarına Kapattık .”
13 Temmuz’da DİSK VE GENEL-İŞ birlikte organize ederek İzmir, Ankara, Mersin, Diyarbakır’dan otobüslerle 300 kişi getirildi ve DİSK’in önünde başta DİSK BAŞKANI KANİ BEKO, GENEL-İ
Adım Oya Baydak
İşi Ve Onuru İçin Direnen Disk Genel-İş İşçisiyim
Ş GENEL SEKRETERİ REMZİ ÇALIŞKAN, DİSK GENEL SEKRETERİ ARZU ÇERKEZOĞLU olmak üzere işçilere bizi göstererek “SÜPÜRÜN” talimatı verdiler. Bunun üzerine çoğu şube yöneticilerinden ve sendika uzmanlarından oluşan linç grühu tarafından azgınca saldırıya uğradık. Direniş çadırım paramparça edilirken, ben ve benimle birlikte direnen DİH’li arkadaşlar ve beni destekleyen işçiler, avukatlar tekmelerle, yumruklarla, kalaslarla saldırıya uğradı. Ben ve birçok kişi yaralandı. Şahsıma ve arkadaşlarıma küfürler edildi. Her türlü saldırıda bulunuldu. Bir arkadışımızın yüz kemikleri kırıldı, yerlerde sürüklendim. Pet şişeler fırlatıldı Disk’in katlarından saksı atıldı kafamıza. Diyarbakır, Mersin, Ankara ve İzmirden sendika yöneticilerinden oluşturulmuş, otobüslerle direnişimi kaldırmak için 1000’er lira para verilerek adam getirilmiştir. Saldıranlar “1000 TL. aldık” diyorlardı. 8 saat boyunca linç edildik. Denize sürün bunları diyordu Genel-iş yönetimi.
En son Genel-iş sekreteri Remzi Çalışkan ve Disk/Genel-iş Başkanı Kani Beko linç güruhuna emir verip süpürün dedi. Ve kendileride çıkıp gittiler. Biz bu linç saldırısına uğrarken Disk genel sekreteri Arzu Çerkezoğlu linçcilerle içeride fotoğraf çektirip paylaşım yapmış. Sonrasında öğrendik bunları. Bizler yaralı arkadaşlarımızı hastaneye yetiştirdik. Kalan kısmımız ise yeniden avukatımız ve arkadaşlarımızla basın açıklamamızı yapıp çadırımızı tekrar DİSK’in kapısının önüne kurduk. Aynı günün akşam saatlerinde görevli gelip kendiliğinden kapıyı açıp sonrada öyle bırakıp gitti.
Neydi bu denli saldırının sebebi 29 yıllık emeğime yapılan bu düşmanlık. Bir kişi gelip sormadı muhatab bile olmadı. biz linç edilirken twitter üzerinden yayınlayan Genel-İŞ’in sözde eğitim daire başkanı HÜSEYİN YAMAN “tatil yapabiliyor bu işçi” deyip tatil fotomu yayınladı ve Linç için gelenlerede “elinize sağlık. Egenin yiğit efeleri” diye kutluyordu.
Bu yapılan emeğe saldırıydı. Direnen bir işçi kadına nasıl saldırıldığının tarihi “kara lekesiydi” . Sonrasında her türlü tehdit, gözdağı, sosyal medyadan hakaretler aynı zamanda ağza alınmayacak küfür ve tehditler aldım. Ama yılmadım; direndim ve direndik. Çünkü haklıydık.
Sendikalar işçilerindir. Sendika hiçbir gerekçe gösteremeden işçisini işten atamaz. Kuruluş ilkesine, varlık koşuluna aykırıdır bu.
Bir ay önce DİSK Başkanlar Kurulunda; Nakliyat-İş ve Bank-Sen Başkanlarından bir komisyon oluşturup direnişimle ilgili rapor hazırlamaları istenmiştir.
Onlarda bana gelip sözlü ve aynı zamanda yazılı olarak talebim ve direnişim hakkında bilgi aldılar.
Bu komisyon raporunu; 15 Eylül’de tekrar toplanan DİSK BAŞKANLAR KURULUNA sundu. Bu raporun içeriği ; “ Oya Baydak ile ilgili işten çıkarma kararı haksız ve usulsüzdür. Direniş talebi haklıdır. Oya Baydak; Genel-İş Sendikasındaki işine tekrar getirilmelidir.” Şeklindedir.
Ancak bu rapor karşısında; Genel-İş yönetimi ve bazı DİSK’e bağlı sendikalar tarafından raporun içeriği kabul edilmediği gibi ; raporun yok sayılması hatta arşive girmemesi için imha edilmesi tartışılmıştı
Adım Oya Baydak
İşi Ve Onuru İçin Direnen Disk Genel-İş İşçisiyim
r… Kendi işleyişlerine kendileri karşı çıkmış ve yok saymışlardır. Aynı zamanda da 15 Eylül’deki Başkanlar Kurulunda bazı sendikaların karşı çıkmasına rağmen yeni bir linç örgütleme kararı alınmıştır.
Bana 30 Eylül’e kadar süre verilmiş, direnişim ve taleplerim çarpıtılmış, karalanmış ve kışkırtıcı ifadeler kullanılarak 30 Eylül’den sonra fiilen direnişe saldırma kararı almışlardır.
Geçen hafta Genel-İş bu kararı kendi sitesinden Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesi olarak yayınlamıştır.
Bende buna istinaden 20 Eylül 2015 günü basın açıklaması yaparak direnişimi Açlık Grevine dönüştürdüm. Gelsinler 29 yıllık üyelerine; onun direniş çadırına, açlık grevine saldırma yüzsüzlüğünü ve linç etmeyi bir kez daha denesinler.
YAŞADIĞIM BU HUKUKSUZLARIN KARŞISINDA OLAN, İŞÇİ VE EMEKTEN YANA TÜM DOSTLARI 30 EYLÜL’DE DİRENİŞİME DESTEK VERMEYE DİSK’E ÇAĞIRIYORUM.
Adım Oya Baydak
İşi Ve Onuru İçin Direnen Disk Genel-İş İşçisiyim
Asla direnişimden haklı talebimden vazgeçmeyeceğim. Çünkü haklıyım emekçiyim işçiyim kazanacağım.
İŞİMİ İSTİYORUM!
İŞİM VE ONURUM İÇİN DİRENİYORUM; KAZANACAĞIM!