Alsancak Direnişimizin 4. Günü… Çadır Ve Gözaltı
“Ben Açsam Onların Dinç Durmaması Lazım”
Güzel bir gece geçirdik genç dostlarımızla… Dev-Gençliler geldi desteğe… “Halkımız sizi çok seviyoruz” diyerek. Gece boyunca sohbetler ettik. Hava çok soğuk olmadığından ateş yakmadık bu kez ama sohbet de zaten ateş gibi ısıttı ta ciğerimizi.
Sabaha doğru yeni destekçiler gelince genç arkadaşları dinlenmeleri için gönderdik. “Ne dinlenmesi gayrı dur durak yok yoldaşlar” diyerek vedalaştılar bizimle. Kendimize güzel bir oturak yeri yaptık. İnsan yaşadığı yeri güzelleştiriyor ister istemez. Burası da bizim yuvamız oldu bir nevi. Gelen geçen artık selam vermeden gitmiyor. O civarda çalışan emekçiler gelip sohbetler ediyor, direnişimize destekler veriyor, eylemin daha dikkat çekici olması için önerilerde bulunuyorlar.
Bu sabah iki kadın geldi. Yabancılardı galiba ama Türkçeyi iyi konuşuyorlardı. Sordular anlattık. Biri, izninizle sizin için dua edebilir miyim dedi? “tabi ki dedik her türlü desteğe açığız” bir dizinin üzerine çökerek İsa adına Tanrının bize yardımcı olmasını, işe geri alınmamızı istedi. Teşekkür ettik biz de.
Irklar, inançlar ne olursa olsun işte, halkız biz. İki ırk var, biri zengin biri yoksul. İki inanç var biri zenginlerin diğeri yoksulların, emekçilerin. Biz böyle bilir böyle söyleriz.
Hava gittikçe soğuyor, bugün ya da yarın yağışlar var, çadırı kurmak zorunluluktu. Malum ülkede zaten var olan adalet çadırlar TOMA’larla, akreplerle yakılıp yıkılıyor bakalım bizimkine ne diyecekler demeye varmadan geldi polisler. Engel olmaya çalıştılar. İzin vermedim. “Biz burada işimizi geri alana kadar bekleyeceğiz. Bu soğukta, karda kışta herhalde soğuktan donacak halimiz yok. Elbette çadırımızı kuracağız. Beni ikna edeceğine git patronları ikna et. Direnen 5 İmbat maden işçisini işe geri alsın. Biz de her şeyimizi toplayıp eve çocuklarımızın başına dönelim.” Dedim.
Basın gelince daha fazla saldırmaya başladılar bu kez. Biz çadırı kurmaya çalıştıkça onlar itip kakmaya başladı. 5 işçi için yaptıklarına bak, dedim içimden. Dünyayı istemiyoruz, işimizi geri verin diyoruz. Bu sefer baktım halk da toplanıyor başladım anlatmaya: Ben Soma İmbat Madencilik’te çalışan ve yaklaşık 25 gün önce haksız hukuksuz bir şekilde işten atılan bir maden işçisiyim. Soma katliamı sırasında 250 işçinin, arkadaşımın, yoldaşımın cesedini madenden çıkarmış, sonra aylarca kendine gelememiş bir maden işçisiyim.
Bu işin fıtratında hep katliam, işsizlik mi var? Bu böyle nereye kadar sürecek? Biz 5 arkadaş bu haksızlığa boyun eğmeyeceğiz. İşçi düşmanları sesimizi duyacak. Biz açsak onların dinç durmaması lazım. Benim ekmek yiyemediğim vatanımda onlara da yiyecek yok. İşimi geri almamız, maden şehitlerinin de hesabını sormaktır aynı zamanda. Biz bu çadırı buraya kuracağız! İşimizi geri alana kadar kimseye rahat huzur yok! Benim buradan ancak ölüm gider!”
Biz anlattıkça polisler saldırmaya devam etti. Civardan alkışlayanlar, destek olanlar oldu. Beni ve bana desteğe gelen arkadaşımı yerlerde sürüyerek zorla gözaltına aldılar. Maden hatırası olarak sakat olan kolumu polis aracında zorladıkları ters kelepçe taktıkları için iyice şişti. Ağrıdan bayılacak gibi oldum. Hastanede film çektiler. Kolum şu anda askıda. Daha sonra emniyete götürdüler. Orada bana psikolojik baskı yapmaya çalıştılar. Bize desteğe gelen devrimciler için onlar terörist sen madencisin, onlarla ne işin olur, dediler. Onlara tek bir şey söyledim. Soma katliamında bir tek onlar vardı yanımda. Şimdi de onlar var, ben zaten halkın desteğini almak için gelmişim buraya, gelene git demem.
Gözaltından bırakıldık. Eşyalarımızla hastane kapısında dostlarımız karşıladı bizi. Sonra direniş yerinde bekleyen arkadaşlar coşkuyla sarıldılar. Telefonum hiç susmadı. Dostlar, yoldaşlar, duyan herkes aradı. Tabi Soma’da maden önündeki çadırda nöbet tutan arkadaşlarımın araması bir başka. Öfkemiz daha da arttı. İnatsa inat! Bakalım gelecek günler ne getirecek… Ağrım olduğu için bu gece dinlenmek istedim. Yarın yine yeni bir direniş günü olacak. Biz kazanacağız!