Berkin İçin Açlık Grevi Günlüğü
23 Ocak Cumartesi -Açlık Grevimizin 10 Günü,
Bu sabah güne temizlik ile başladık. Çadırımızı tamamen temizleyip havalandırdık. Ev kadınlarının dip köşe temizlik dedikleri türden bir temizlik yaptık, yorulduk biraz. Sonra çayımızı içtik, Bir taraftan gazetelerimizi okuduk.
Yavaş yavaş misafirlerimiz gelmeye başladı. Mümkün olsa da destek ziyaretine gelen herkesin ismini anabilsek. Hem akılda tutabilmek çok zor hem de kimi ziyaretçiler daha biz isimlerini sorup çay ikram edemeden elindeki çay şeker poşetini sessizce kenara bırakıp gidiyorlar. Onlar direnişimizin sıra neferleri…
Bağcılar’dan gelen misafirlerimizden ikisi Alevi dedesiydi. Mahalleden gelenler de dedelerin muhabbetine ortak oldular. Uzun bir tartışma başladı. Hele Yunus Amcanın gelip de Kur’an ayetlerini teker teker okuyup yorumlamaya başlamasıyla yeni bir boyut kazandı.
Bugün mahalleyi iyi tanıyan bir arkadaşla dolaşıyoruz. Sürekli geldiğimiz bir yer olsa da aslında bu insanlar nasıl yaşar nasıl düşünür bilmiyoruz. Bulunduğumuz bölgede o kadar çok Sivaslı var ki değişik bir memleket söylendiğinde şaşırıyoruz. Dörtyol bölgesinde de daha çok Giresun Alucralılar yaşarmış ama onlar yalnız Alucralıyım diyormuş. Okmeydanı’nın eskileri burayı pek güzel hatırlıyor. Eskiden gecekondular varmış, ağaçlar çeşmeler varmış… insanlar hep birbirini tanırmış… Tapu dağıtılacak dendiği zaman kimisi gidip tapusunu almış kimisi de zaten herkes biliyor buraların bizim olduğunu deyip güvencinden tapusunu almaya bile gitmemiş. Kiminin de tapu tahsis belgesini tapuya çevirecek parası yokmuş…
Daracık sokaklardaki hemen her evin duvarında yazılar afişler var. Hem o kadar çok ve renkli ki insan okumakta zorlanıyor. Hele kepenkler indiği zaman bir bakıyorsunuz oralar da yazılarla donanmış… kimi legal kimi illegal bu afiş ve yazılar burada çok olağan bir şey. Her türlü haberi halk oradan alıyor. Artık kimse silmeye bile çalışmıyormuş. Tekrar çadıra döndüğümüzde misafirleri çadırda oturuyor kendi aralarında bir sohbet tutturmuş buluyoruz.
Çocuklar; çocuklar… Çadırımızın gülü onlar. Hiç gitmek istemiyorlar. Hatta her gün yeni arkadaşlarını getiriyorlar. Oruç açılınca nasıl ki şenlikli bir iftar sofrası kurulursa biz de öyle bir şey yapalım ve bu çocukları doyuralım. Hem de bizi doyurmak isteyen annelerimiz ablalarımız bize marifetlerini göstersin diye düşünüyoruz.
Gül ablamız geldi… Bir anne için dünyanın en zor acısını tatmış bu kadın yine de gülümsemesini hiç eksik etmiyor yüzünden. Bir içli türkü söylüyor. Sonra da “Yavrum ben MHP’liyim benim rengimi bilin, milliyetçiyim ama benim milliyetçiliğim Alevisi, Sünnisi herkesi kucaklıyor. Ben insanlığı seviyorum” diyor. Başımız üstüne geldin diyoruz.
Esenyurt’tan Kocamustafpaşa’dan ziyaretler ve selamlar geliyor. Kazova işçileri uğruyor yine, sağ olsunlar.
Selma ailesini alıp gelmiş ziyarete grup ziyaretinden sonra bu da aile ziyareti. Halamız dünya tatlısı. Mor renkli dallı güllü şalvarını pek seviyoruz. Kışın hem rahat hem de sıcak tutuyormuş. Bulsam bir tane mutlaka alacağım. Halkımız memleketlerini terk edip İstanbullara gelmek zorunda kalmış. Ama kimse geleneğini göreneğini terk etmek istemiyor.
Barış Güney bağlamasını sırtına atmış geldi. Kaçırır mıyız hemen bir türkü istedik, yetmedi ikincisini de…
Yağmur Yağar Amanın Aman
Her Dereler Kadınım Sel Alır Ey
Gurbete Gidenin Yarin El Alır Ey
El Almazsa Amanın Aman
Yanar Yanar Kadınım Kül Olur Ey
Amandı Allah Aman Al Başımdan Sevdayı
Genç Yaşımda Aman Zindan Ettin Dünyayı
Gerçekten çok güzel bir ses hem gırtlağını hem bağlamasını konuşturuyor. Türküleri kuşağımıza taşıyacak sevdirecek olan sanatçılardan biri ama bununla da kalmıyor yeni türküler üretiyor Barış Güney.
Gurbet halk türkülerinin değişmez teması. Anadolu insanı neden kendi topraklarında doymamış da hep göç etmek zorunda kalmış. Bütün özlemlerine zorluklarına katlanıp da sılayı terk edip gurbetlik çekmek zorunda kalmış. Yokluk yoksulluk…şiveleri, yemekleri,inanç ve kültürleri ile Anadolu bu küçük mahallede yaşamıyor mu şimdi de…Bu insanlar da gurbetçi değil mi hala… kaç tane evde bize “bahar oldumuydun doğru koye gidiyom” diye anlatmadılar mı?
‘Gurbet (yokluk) gözün kör olsun’ diyor halkımız. Biz de bu yokluğu yaratanların gözü kör olsun diyoruz. Zenginlik içinde halkı yoksul bırakıp sömürenlerin gurbetlere atanların gözleri kör olacak kuşku yok..belalarını bulacaklar ona da kuşku yok…
Grup Yorum korosu bütün enerjisini ve heyecanını çadıra taşıyor. Pazar günü Kartal konseri olacak ve onlar da sahneye çıkacaklar.
ÇHD’nin hapishaneler sempozyumundan dönen arkadaşlarımız yorgun geliyorlar Yabancı konuk ağırlamak zor…
Bu akşam Kasabanın Sırrı filmini izleyeceğiz..Bakalım Alman faşistleri Santa Vittoria kasabasının kanı demek olan şarabı halkın elinden alabilecekler mi?
24 OCAK PAZAR – AÇLIK GREVİNİN 11. GÜNÜ
Pazar günü esnafın kimi kapalı kimi de biraz geç açıyor dükkânını. Su almak için biraz beklemek zorundayız. Gazeteler yine Mustafa Koç, Kamer Genç haberleri ile dolu. Bir de Joe Biden görüşmesi. Ülke siyasetinde pek önemli bir yer tutuyor. Joe biden her kim oluyorsa temaslarını sürdürmüş ve Suriye meselesini ortağı Obama ile görev süreleri bitene kadar çözmeye karar vermişler. Siz kim oluyorsunuz işgalci katiller diye yüzlerine haykıran yok.
Cizre’de yaşananlar umurlarında bile değil. Burjuva basın dilsiz şeytanlara benziyor. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır diyen İslam inancı sözüm ona Müslüman gazetelerin duymadığı bir şey. Yaralılar tedavi edilemiyor, sokaktan taşınamıyor, yaralıya al atan katlediliyor, kurşunlanıyor bunlar kör, bunlar sağır… Bölgedeki hukukçular için durum daha da zor. Nereye gitseler boş… ha bire Anayasa Mahkemesi, AHİM başvuruları yapıyorlar. Elbette bu başvurular ölümleri durdurmuyor. Ama oralardan Adalet çıkmayacağını bize defalarca gösteriyor. Tarih yazılıyor biz öğrenelim diye..Hukuk Yasa tanımıyor Faşizm. Biz hukukçular belki de en zor durumda olanlarız. Eğitimimizin bilgimizin çözümlerimizin hiçbir işe yaramadığını görüyoruz. Ama üzerimize yapışıp kalmış o hukukçu elbisesini çıkaramıyoruz. Açlık grevi çadırımız bu yüzden var. O koca saraylarda bulamadığımızı küçücük çadırlarda halkımızla beraber arıyoruz.
Anarşist hareketten ziyaretçimiz var. Hemen hedeflerimiz ve araçlarımız üzerine uzun bir sohbete başlıyoruz. Tam da alternatif eğitim üzerine konuşurken Nursel öğretmen geliyor ve tabii işin pratiği konuşulmak zorunda artık.TAYAD’dan ziyaretçilerimiz var. Arkadaşlar dostlar Pazar günlerini bize ayırmışlar biz de değişik şekerler alıp ikramda bulunuyoruz. Bugün bir de ıhlamur kaynatıyor Süleyman, hem güzel kokar hem de değişik bir ikram olur diye düşünüyor. Süleyman kaç bardak su içtiğimizi sayıyor bugün. Sayınca ortaya çıkıyor ne kadar az su içtiğimiz.
Yüksel ve Sabri Abi dün başladığımız din ve inanç üzerine sohbete devam ediyorlar. Nihayet vardığımız nokta şu; inanç ve moral bütünlüğü, işin içine sermaye girip de onu bir kazanç kapısı haline getirdiğinde, bozulmaya yozlaşmaya başlıyor. Dayanışmanın güzelliği çıkarcılığa, karşılıksız verme satışa, hizmet rüşvete dönüşüyor.
Çeşit çeşit yaş pastalar yapmasıyla meşhur Özlem şimdi uzaklaşmış olsa da aslında Okmeydanı’nın yerlisiymiş. O da “Ben Okmeydanı’nın Çocuğuyum Dörtyol’da Büyüdüm” diyor. Çadırda yine bir Okmeydanı sohpeti başlıyor.
Anneler çocuklarıyla geliyorlar ziyarete, çocuklar da annelerini getiriyorlar. Küçük hediyeler sevindiriyor bizi…Kamu Emekçileri Cephesinden memurlar, Almanya’dan İsveç’ten ziyaretçiler geliyor ve selamlar getiriyorlar, getiren Sağ olsun..
Devrimci İşçi Hareketi önlüklerini giymiş ve desteğe gelmişler. Röportaj yapıyorlar ve soruları terletiyor bizi. Bildirilerimizi dağıtıp imza topluyorlar. Liseli, üniversiteli gençlik kah grup grup, kah teker teker gelip gidiyor bir ihtiyacımız olup olmadığını soruyorlar.
Sivas – Divriği Kültür Derneği Gençlik Komisyonu ve Avukat Caner arkadaşımız geliyorlar. Epeyce kalabalıklar, ama olsun gönüllerin sığdığı yere gövdeler de sığar, koltuk başlarına taburelere oturup sıkışıyoruz. Bu arada Selçuk Abi geliyor ve bize ilk davası olan Sivas davasını anlatıyor. 4 Şubatta Ankara da Sivas davasının duruşması olduğunu hatırlatıyoruz birbirimize.
Tekstil İşçileri ziyaretimize geliyorlar, önce Kristal İş ziyareti sonra Oya Baydak ziyareti yapmışlar. En son da bize gelmişler. İçlerinden birini tanıyoruz 1 Mayıs’ a katıldığı için tutuklanan işçilerden Ercan. Sendikaların geldiği durumdan ve yeni işlevli örgütlenmeler yaratma ihtiyacından konuşuyoruz.
Yerel basından ziyarete geliyorlar Ama çadırın gürültüsü bitmiyor bu yüzden röportaj yapamıyoruz. Delilerimiz de eksik olmuyor bu arada. Onları da misafir ediyoruz. İçip içip kapıya gelmiş biri. Süleyman’a sarılıp ağlamış. İçeri girmeyeceğim bu halde, kapıda oturacağım, ben sizin için Ölürüm demiş. Sizden vazgeçer miyiz? Delisinden, ayyaşından, kimsesizinden, bağımlısından, kimseden vaz geçmiş değiliz. Değiliz ama gücümüz ortada sayımız belli… Herkes bi el atsa kaldıracağız. Kaldırdıkça çoğalacağız..
Umutsuz değiliz çünkü direnmek insanı umutlu ve güçlü yapıyor. Umutsuz değiliz çünkü görüyoruz aslında ne kadar kalabalık olduğumuzu..geceyi iki aile ziyareti yaparak noktalıyoruz.
Gün boyu sohpetlerimizde küçük küçük konuştuklarımız dizilip dizilip bir şiir oluveriyor.
Be hey kardeş hakkı bulam mı dersin
Hakka yarar amel işlemeyince
Bu sırrın ötesin duyam mı dersin
Mürşid-i kamille başlamayınca
Gel hey kardeş gel sen birliğe özen
Birliktir her nefsin kal’asın bozan
Hiç kendi kendine kaynar mı kazan
Çevre yanın ateş eylemeyince
Aşkın odu geldi yüreğim harlar
Aşkı olan, arı namusu neyler
Behey Yunus sana söyleme derler
Ya ben öleyim mi söylemeyince
Adalete ulaşmak istiyorsan sen de adalet için mücadele etmelisin. Hakkını istiyorsan onun için dövüşmelisin. Ey kardeşim birlik olmak örgütlenmek gerekir. Birlik bireyin nefsinin, bencilliğinin körelmesini sağlar ve gelişmesinin önündeki engelleri kaldırır. Çevrende senin yanlışlarını gören seni eleştiren ve doğruyu gösteren dostların yoldaşların olmalıdır. Doğru yolu, ancak ben in önüne bizi koyarsan bulabilirsin yeni insana ancak böyle ulaşırsın. Yunus doğruları bilip de susamaz. Onun ahlakı bu güçlü inancıdır. Sus başına bela alırsın diyenlere aldırmaz çünkü doğruyu bilip de susan dilsiz şeytandır. Yunus susarsa ölür.
Ve Yunus söyledi… Asırlardır yaşıyor…