“Açlık bir talep, bir çığlıktır ve bu çığlık duymazdan gelinirse açlık, karşısındaki izleyiciler de haykırmaya ve talepte bulunmaya başlayana kadar daha ısrarcı bir şekilde bağırır. Sesler çoğaldığında açlık bir tiyatroya dönüşür. Trajediye ya da farsa. Açlık grevinde oyunun sonu henüz yazılmamıştır. Oyun gözler önünde belirlenir.”
En son açlık grevinin 30., direnişin 150. gününü anlatmıştım. Gelelim şahane cumartesimize: 31. açlık günü kalabalık, coşkulu ve heyecanlı geçti. Açlık grevimizin ay dönümü vesilesiyle cumartesi günü etkinlikler silsilesi gerçekleştirdik. 30 kişilik bir grup dostumuz bizimle birlikte bir günlük açlık grevi yaptı. Şehir dışından pek çok kamu emekçisi dostumuz, yoldaşımız desteğe geldi. Sabah saatlerinde İzmirlileri karşıladık alanda. Sonra Sinop, Antalya, Bursa, Trabzon, Aydın, Eskişehir ve Tekirdağ’dan dostlar da geldi. Ankara’dan dostlarımız da elbette bizi yalnız bırakmadılar.
Bir dizi programımız oldu. 13:30 açıklamamızı kitlesel bir şekilde gerçekleştirdik. Sonra destek açlık grevi telaşı başladı. Kimin açlık grevi yaptığı belli olsun diye bir belirtece ihtiyacımız vardı. Kurdela düşünülmüş. Çok da güzel oldu. Açlık grevcilerinin sol koluna kurdela bağlandı, toplu fotoğraf çektirdik. Oradan toplu bildiri dağıtımına geçtik. Halka kim olduğumuzu, ne istediğimizi anlatan çağrılar yaparak bildiri dağıttık. Yirmi kişilik bir grupla bildiri dağıtmak çok güzeldi. Kalabalık olunması insanların üzerinde de farklı bir etki bırakıyor. Kısa sürede epey bildiri dağıtık. 15:00’da alanda şiirler, kıssadan hisseler okuduk. 15-20 dakikalık kısa, hoş bir program oldu. 17:00’da, Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı “Açlık Grevi” konulu bir konuşma yaptı.
Selçuk Abi alanda konuşmaya başlayınca, etkinliğe alanda bulunan insan kadar dışarıdan da dinleyici katılıyor. Hitabeti ve vücut dilini etkin kullanması insanların dikkatini çekiyor olmalı. Pür dikkat dinlenen ve hiç bitmesin istenen bir on yedi dakikadan sonra Selçuk Abi’ye veda ettik. Oldukça etkili bir konuşma yaptı. Açlık grevinin epey kadim bir eylem biçimi olduğundan bahisle konuşmasına başladı. Konuşmanın vurgusu ise, kendini aç bırakma eyleminin –bizim eylemimiz özelinde– iktidardan çok halkın ortak vicdanına, değerlerine seslendiği gerçeğiydi. Özce dedi ki, “Bu insanlar bize sesleniyor. Onlar için daha fazla ne yapabiliriz, buna yoğunlaşmalıyız”. Konuşma çok beğenildi. Çok alkışlandı.
Akşam açıklamamızdan yarım saat önce erbaneli dostlarımız geldi. Erbanelerle halaya durduk. 100. günde doya doya çekemediğimiz halaya doyduk bu kez. Yüksel’i ayak seslerimizle, türkülerimizle ve coşkumuzla süsledik.
Akşama ateş başı programımız vardı. Sevgili Cevahir Canpolat, acıyan parmaklarına rağmen hem çaldı hem söyledi. Biz de dilimiz döndüğünce eşlik ettik. Uzun ve doyurucu bir müzik programı oldu. Sonunda soba etrafında ellik de oynadık. Ardından tabii ki halaya bağladık.
Ertesi gün 13:30’da kitlesel destek açlık grevi eylemi bitti. Ama bu kez canımız Nevin Koçoğlu ayağının tozuyla destek açlık grevine başladı. Antep’ten gelir gelmez iki günlük destek açlık grevi yapacağını duyurmuştu. Bir günü bitirdi. Sadece açlığımızı paylaşmadı, alanda gözümüz, kulağımız, sesimiz oldu. Ona ne desek az.
- günde de ziyaretler devam etti. İstanbul’dan Nazife’m geldi. Çok hasrettim ona. Sabah saatlerinde aniden bir slogan sesi.. Bir de baktık, bir direnişçi geliyor. Direnişçileri alanda karşılamak beni çok mutlu ediyor. Öyle duygulanıyorum ki.. Nazo’ya da doya doya sarıldım. Az biraz sohbet de edebildik.
Bir yandan şehir dışından gelen dostları uğurladık. Dünkü gün, yeni gelenler olmasına rağmen daha çok bir veda günüydü. Çocukken kalabalık geçen bayram tatillerinden sonra, okul başlamadan önceki son gün evde buruk bir hava olurdu. Şehir dışından gelenler gider, ev boşalır, ortama sessizlik hakim olur. Dostlar böyle kalabalık gelip birden gidince çocukken yaşadığım o duyguya benzer bir duygu kalıyor bende. Neyse ki, derdimiz büyük, konuşmamız, anlatmamız lazım. Fazla burulmaya vaktimiz yok. El mecbur, kaldığımız yerden direnişe, ortak derdimize, memleketin derdini yüklenmeye devam ediyoruz.
- açlık günü henüz yaşanmadı. Yaşanacak ve elbet bir yerlerde, birileri tarafından anlatılacak. Fotoğrafla, şiirle, sözle, yazıyla veya açlığın kendisiyle. Açlığın çağrısına ses verin. “Açlık zayıfı güçlendirebilir, ürkek olanlara ilham verebilir ve güçlüye sataşabilir. Açlığın sesi ezilenleri serbest bırakabilir ve adaletsizliği düzeltebilir. Tarihi değiştirebilir. Davut ile Golyat’ın hikâyesinde, açlık Davut’un taşıdır. Bir insanın açlığı sayesinde binlerce hayat değişebilir. Ve bu doğrudur. Bu olmuştur.”
Adalete olan açığımızla kucaklarız herkesi.
Nuriye
Not: Tırnak içine alınan bölümler Sharmann Apt Russel’ın “Açlık: Doğal Olmayan Bir Tarih” isimli kitabından alınmıştır.