28-29 Kasım 2015’te Kamu Emekçilerinin Örgütlenme Sorunlarının Ve Çözüm Yöntemlerinin Konuşulduğu Kamu Emekçileri Akdeniz Bölge Kurultayı Hatay’da Gerçekleşti!
“korkaklıktan duyulan sadece zincir sesidir!
İnsan, sevdası kadar insandır; halksa, gücü kadar halk; yeter ki soluk alsın, kuşansın kendini olarak!
Zorbanın korktuğu da bu: ayaklanan acının, selleşen dere gibi çığa dönüp gelmesi…
Yeter artık, doğru!
Adına yakışır ol!“
Nihat Behram’a ait şiir okunduktan sonra devrim mücadelesinde şehit düşenler için saygı duruşunda bulunuldu. Ardından açılış konuşması için Ayhan Erkal kürsüye çağrıldı. Açılış konuşmasını yapan Ayhan Erkal “ emekçilere, ezilenlere, işçi sınıfına, halkımıza ve tüm ve dünya halklarına yönelik emperyalist saldırıların, talanın baskı ve zorbalıkların giderek arttığı günlerden geçiyoruz. G7, G20 NATO, IMF dünya bankası… Bu emperyalist kurum kuruluşlar tüm dünyanın ekonomisini sosyal siyasal yapısını kendi çıkarlarına uygun tarzda biçimlendirmek için politikalar üretiyorlar, hayata geçiriyorlar.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti; “yoksulluğun, açlığın ve işsizliğin arttığı bir ortamda halklar isyan etmesin ayaklanmasın örgütlenmesin diye devletin terörü ve baskısı da doğru orantılı olarak artmıştır. Sendikalara DKÖ’lere ve devrimcilere halkın her kesimine baskılar doruk noktasına ulaşmıştır.”
Açılış konuşmasından sonra kamu emekçilerin mücadele tarihini anlatan sinevizyon gösterimiyle devam etti. Ardından 1. Oturumda “Niçin Örgütlenmeliyiz” başlığı altında Akman Şimşek konuşma yaptı. Şimşek konuşmalarında şunlara değindi: “İktidar yönetememe krizi içerisindedir. Bu yüzden bu krizden kurtulmanın yolu olarak emekçilere saldırı, baskı ve iş güvencesinin elinden alınması, yetmediği yerde kitlesel veya tek tek gerçekleşen katliamlarla halkı sindirme şeklinde görülmektedir. Bütün bunlar niçin örgütlenmeliyiz sorusuna cevap niteliğindedir. Emperyalizmin ve yerli işbirlikçisi olan iktidarın emekçiler ve halk üzerindeki saldırılarını püskürtmenin yolu örgütlülükten geçmektedir.”
Ardından 2. oturumda “örgütlenme Konusunda Hukuk Kimden Yana Ve Emperyalizmin Desteklediği Ve Engellediği Örgütlenmeler” başlığı altında AMED Halkın Hukuk Bürosu Av. Behiç Aşçı, “Burjuvazi tepeden tırnağa örgütlüyken emekçilerin de örgütlenmekten başka bir yolu yoktur. Örgütlenme konusunda yasallık ve meşruluk tartışmasında hukukun aslında her zaman iktidardan yana olduğunu, yasaları oluşturanların da egemenler olduğunu” söyleyerek sözlerine son verdi.
- oturum “Patron Sendikacılığının Örgütlenmeye Yansımaları Ve İşçi Meclisleri” konusunda yapıldı. Bu oturumda devrimci işçi hareketi adına yapılan konuşmada “Bugün DİSK’in de geldiği nokta patron sendikacılığıdır. İşçilerin hak alma mücadelesini sahiplenmekten uzaktır. Egemenler sivil toplumcu ‘çağdaş sendika’ anlayışını desteklerken sınıf ve kitle sendikacılığı perspektifiyle hareket eden emekçilere ise her türlü baskı, zor ve şiddet uygulamaktadır. Sivil toplumcu çağdaş sendikacılık anlayışıyla hareket eden sendikal yönetimlerin emekçilerin hak alma mücadelesinde, emekçilerin taleplerini karşılayamadığı gibi bugün üyelerini işten atan, linç eden hatta polis saldırısına maruz bırakan bir noktaya gelmiştir. Bu sendikal anlayışın vardığı son nokta Patron Sendikacılığıdır.” denildi.
Kurultayın 1. Günü yönetmenliğini Av. Oya Aslan’ın yaptığı Direniş Ölüm ve Yaşam/ Metris Belgeselinin izlenmesinin ardından sona erdi.
Kurultayın 2. Günü Türkiye katliamlar tarihini anlatan sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyonun ardından ikinci günün 1. Oturumuna geçildi. 1. Oturumun ilk bölümünde söz alan Ayhan Erkal, kamu alanında örgütlenmenin durumu hakkında bilgi verdi. Erkal sözlerinde şunlara değindi: “Devlet personel başkanlığının verilerine göre Türkiye’de 3 milyon 112 bin 651 kişi kamu emekçisi olarak çalışmaktadır. Kamu emekçilerinin AKP iktidarında özlük hakları kısıtlanmış ve giderek daha da yoksullaşmıştır. Devlet destekli sendikaların sayısında artış olmuştur. Ülkemizde emekçiler sendikalı ama örgütsüzdürler. AKP sendikalı işçi sayısını düşürüp taşeron işçileri çoğaltmak istiyor. Memurlar da ise sözleşmeli gibi özel statülerle sendikal örgütlenmeleri küçültmeye çalışıyor.”
- Oturumun ikinci bölümünde söz alan Deniz Ezer sözlerine şu şekilde başladı: “Örgütlenmenin tanımı ne şekilde yapılırsa yapılsın tarihin her aşamasında örgütlenme iki temel nitelik taşır. Birincisi insanın sosyal bir varlık olmasından dolayı gelen zorunluluk, ikincisi sınıflı toplumlarda her örgütlenmenin doğrudan ya da dolaylı olarak bir sınıfa hizmet ettiğidir.” Ezer sözlerine şöyle devam etti: “Düşünün ki çağın en büyük özelleştirmesi olan temel liselere karşı kamu emekçisi tepki vermek yerine bu özelleştirmeyi yapan MEB’in açtığı kurslarda para karşılığında derse girmeyi ve susmayı tercih edebiliyor. Egemenler; Örgütlenme yerine çarpıtılmış bir bireysel özgürlük, Örgüt yerine birey, Toplumsal çıkar yerine bireysel çıkar, Gerçek yerine hayal yaratıyor. Örgütlenmiş sendikaları pasifize eden politikalar, patron sendikacılığı, sivil toplumculuk bütün bunların bir anlam ifade etmemesi durumunda da katletme yolunu seçiyor. Sorun neredeyse çözüm oradadır. Sorunu kim yaşıyorsa öncelikli çözecek olan da odur. Öğrenci okulda, çiftçi tarlada, işçi fabrikada örgütlenir. Öğrenciyi öğrenci, çiftçiyi çiftçi, işçiyi en iyi işçi örgütler. Bunun da yegâne tek gerçeği iş yeri meclisleridir.”
1.oturumun son bölümünde söz alan Pelin Akbaş Yeşil, memur meclisleri ile ilgili şunları aktardı: “Kamu emekçilerinin birliğini oluşturup, örgütlülüğü büyütecek çalışma yönteminin ‘meclis’ çalışmasından geçtiğine inanıyoruz. Meclisler, ideolojik birliği esas alan devrimci siyasal örgütlenmelerden farklı olarak, siyasi düşünceleri farklı olsa da meclislerin amaçları çerçevesinde bir araya gelen insanların oluşturduğu örgütlenmelerdir. Meclisler, sözleşmeli, kadrolu, taşeron olarak kamu alanında çalışan emekçilerin tümünü kapsayacak, onların sınıfsal bilinçlerinin geliştirildiği bir okul olacaklardır. Meclisler bir okul olarak memur kitlesinin eğitildiği, bilinçlendiği bir işlev görürken, örgütlü gücün işyerlerine kadar inmesini sağlayacaktır. Tek kişi olmaktan çıkıp, kolektif örgütlenmenin bir parçası olacaklardır. Sorunların çözümünün birlikten, örgütlülükten geçtiğini öğreneceklerdir. Bir işyerinde çalışan herkes Kamu Emekçileri Meclislerine katılabilir. Unutmayalım ki bir iş yerinde yaşanan sorunlar, sadece o işyerine özgü değildir. Sadece o iş yerine özgü olan sorunlar olsa da, hükümetin genel politikaları nedeniyle, tüm emekçileri ve tüm işyerlerini ilgilendiren sorunlar ağırlığı oluşturmaktadır. Sendikaların varlığı, meclis çalışmalarına engel değildir. Meclisler çok daha geniş kapsamlı ve ileriye dönük hedefleri olan örgütlenmelerdir. Meclisleri nasıl kuracağımızın bir şablonu yoktur. Meclisler, ihtiyaç temelinde şekillenecektir.”
- günün ikinci oturumunda ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunları konuşuldu. Ataması yapılmayan öğretmenler, “Ataması yapılmayan öğretmenler olarak hakkımız olan koşulsuz atama istiyoruz. Yıllarca ataması yapılmayan öğretmenlerin çektiği hem maddi hem manevi sıkıntılar içimizi paramparça ediyor. Ve bu sıkıntılardan dolayı kendimizi yalnızlaştırıp eve kapatmamız, dünyayla bağlantımızı kopartıp yaşayan ölü gibi yaşamaya çalışıyoruz. Ücretli öğretmenlik yapılmamasından yanayız ve bir şeylerin mücadelesini vermek gerektiğini savunuyoruz. Emekçiyiz haklıyız ve bu mücadelemizle koşulsuz atanmayı her şeyden çok istiyoruz.” dediler.
- oturuma geçmeden önce Gaziantep Gönüllü Eğitim Toplukları çalışmaları hakkında bilgi verdi. “Derneğimiz ismini aldığı Düztepe Mahallesinde. Çocuklarımıza ve hayatlarına daha iyi nasıl dokunur yanlarında oluruz kaygısı ve inancıyla açılmış olan bir dernektir. Çünkü bu semtte ki insanların evrensel kardeşlik duygularının yaşandığı yoksul bir mahallede yoksul ailelerin çocukları okumasın ucuz iş gücü olsunlar denilmektedir. İşte bizler tamda bu noktada biz de okuruz ve okuturuz düşüncesiyle imkânsızlıkları imkânlara dönüştürerek, her kesimden insana kendimizi tanıtıp desteklerini alarak iki katlı binamızda 8-7-6-5-4. Sınıflardaki çocuklara eğitim vermeye başladık. Fakat aileleri de bu işe katıp eğitim vermek amacıyla onlarla kitap okuma sohbet günlerine başladık. Mahallenin içerisinde gezinen uyuşturucu satıcılarına ve diğer yozlaşma girişimlerine karşı aile sohbetleri, ziyaretleri ve bilgilendirmeler yapıldı. Bizler kendi semtimizle imkânsızlıklar ve zorluklarla okuyan, ayrıca aynı duyguları yaşayan diğer illerden gelen arkadaşlarımızla kurup yürüttüğümüz bu dernekte daha neler yapabiliriz gönüllüğüyle emek verip yürüyoruz. Yürekten verip yürekten besleniyoruz. Ailelerimize ‘onlar öteki, onlar kötü, zararlı’ demagojileri yapılıp çocuklarımızı bizden almaya çalışan dernek ve kuruluşlara rağmen bizim nasıl ve ne olduğumuzu tanıtıp onları bu işe katarak destekleriyle yolumuza, yolculuğumuza devam ediyoruz. Eğitim sistemini müfredattan değil müfredatın eşliğinde alternatiflerine değinilerek öğrencileri de, öğretme yani daha iyiyi nasıl yapabileceğimizle yöneltip konuşmalara fikir alımlarına dâhil ediyoruz.” dediler ve ardından kurultayın son oturumuna geçildi.
Son oturumun konukları Grup Yorum ve şair İbrahim Karaca’ydı. Grup Yorum ve İbrahim Karaca sanat alanında örgütlenmekten ve sanat Meclisinden bahsetti. Grup Yorum adına konuşma yapan İnan Altın, Sanat Meclisinin üç işlevi olduğundan bahsetti. Birincisi meslek örgütü olması, ikincisi demokratik kitle örgütü, üçüncüsü de sanatı halka taşıma işlevi görmesidir. Emperyalizm, emperyalist kültür ve sanat, TV, sinema için ABD Savunma Bakanlığı bütçesinden daha fazla bütçe ayırmaktadır. Şair İbrahim Karaca ise , “Sanat insan yontucusudur. Sanat Meclisi birçok kişiyi bünyesinde barındıracak kadar güçlüdür. Sanat insanların tüm yaşamlarını bilince çıkarmaktadır. Tek başına Sanat Meclisinin bir anlamı yoktur. Hayatın her alanında meclislerle halk kendisini ifade etmelidir.” dedi ve kısa bir şiir dinletisi ve küçük konser yapıldı.
Kurultay, sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi.