YOLUMUZ DİRENEN KADINLARIN YOLUDUR!
3 Mart 2016 tarihinde iki Devrimci Halk Kurtuluş Savaşçısı, Berna Yılmaz ve Çiğdem Yakşi, İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne bir saldırı düzenlediler. Daha sonra geri çekildikleri binayı direniş mevzisine çevirerek halk düşmanlarının ” teslim ol ” çağrılarına silahlarıyla, bombalarıyla cevap verdiler ve katledildiler.
O Çevik Kuvvet Polisi ki, en demokratik hakkımız olan basın açıklamalarına bile acımasızca saldıran, insanlara gaz, şu ve plastik mermilerle kitlesel olarak işkence eden; gözaltına aldığı insanlara düşmanca saldıran iktidarın gözü dönmüş köpekleri….
O iktidar ki, kendi yasalarını bile tanımadan köpeklerine saldırı emri veren, Cizre’de. Sur’da. İdil’de evlere tanklarla saldıran, bodrum katlarında onlarca insanı kurşunlayan. yakan. yıkan;
O iktidar ki, kendi yolsuzluklarını hırsızlıklarını gizlemek için televizyonları gazeteleri basan, konuşan yazan herkese cezalar yağdıran, herkesi sindirmeye çalışan;
O iktidar ki, Gazi’de, Okmeydanı’nda, Armutlu`da halk çocuklarını kurşunlayan, Berkin’i, Hasan Ferit`i katlettiği gibi Günay Özarslan’ı, Dilek Doğan’ı, Yilmaz Öztürk’ü de katleden ve asla kendisinden hesap sorulmayacağını sanan;
Tüm halkın korkup susacağını, kendilerine kul köle olacağını sanan iktidar sahipleri, Faşist AKP yöneticileri……
Bir halkın saldırılarla, baskılarla teslim alınamayacağını hesap edemediler.
Çünkü bu halkın Bernaları, Çiğdemleri, var; dün Bahtiyar ve Şafak olup nasıl dayandı ise zulüm saraylarına, ve Elif olup karargahlarına saldırdıysa bugün de halkın hesap soran dili Berna oldu, Çiğdem oldu.
Faşizme karşı mücadelede cesaret ister, kararlılık ve iktidar bilinci ister.
Nazilere karşı direnişte, bir Nazi tankına karşı silah olarak eline aldığı benzin bidonu ile koşan yiğit Sovyet köylüsü bir sembol olmuştu; direnişin, cesaret ve fedakarlığın sembolü….
Bizim de kendi tarihimiz böylesine örnek direnişlerle doludur.
1972 de Denizler idam cezası aldıklarında Mahirler bu kararın devrimci gençliğe yönelik bir gözdağı saldırısı olduğunu tespit ederek cevap verme kararı alırlar. Zaman dardır. Birçoğu aranan sınırlı sayıda kadrolarıyla eylem kararı alırlar. Silahları kır için uygun değildir, gidecekleri yer olarak fazlaca seçme şansları yoktur. Elde ne varsa onunla eylem örgütlerler. Ve Kızıldere destanı ortaya çıkar. Faşizmin saldırılarına karşı canlarını ortaya koyan bir avuç devrimci, ülkemiz şafaklarını aydınlatan birer meşale olurlar. Çok değil üç yıl içinde bu ateş, halkımızın yüzbinlerce evladının yüreklerini tutuşturur. Adalet ve özgürlük özlemi Kızıldere de sönmemiş daha da büyümüştür.
Kızıldere’yi bugün olduğu gibi eleştirenler de vardır. Mahirlere maceracı diyenler, silahları yetersizdi, niye hep birlikte bir köye gittiler diyenler olmuştur. Kuşatılınca boşu boşuna ölmek yerine teslim olmaları gerektiğini söyleyenler bile olmuştur.
Ki onlar 12 Eylül Fasit Cuntası geldiğinde “direnirsek katliamlara davetiye çıkarırız” diyerek teslimiyete koşanlardır.
Bugün de Berna ve Çiğdemin eylemine dil uzatıyorlar. Silahlarının eski, eğitimlerinin yetersiz, yaşlarının küçük olduğunu söylüyorlar.
Ey ülkemin sözde akıllı solcuları, ey beynini korkuya teslim etmiş sözde aydınlar….
Siz görmez misiniz ki bizim silahımız beynimizdeki bilinçtir. O bilinç ki halkımızın özgür ve adaletli yaşam özlemini rehber edinmiş devrim iddiasıdır. Bizim silahımız yüreğimizdeki öfkedir; o öfke ki 19 Aralık hapishanelerinden ve Cizre bodrumlarından yayılan yanık insan kokusu ile yüreklerimize kazınmıştır.
Mahirler ve Sabolar öğretmenlerimiz; ve tarihsel haklılığımızdır bizi yenilmez kılan.
Berna ve Çiğdem, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde kadınların mücadelemiz içindeki önder ve savaşçı kimliklerinin adı olmuşlardır. Cesaretleri ile Faşist sürülerine korku, halka güven vermişler, Adalet özlemimizin dili olmuşlardır.
Yolumuz Direnen Kadınların Yoludur!
Sabonun Kızları Berna Ve Çiğdem Ölümsüzdür!
İSVİÇRE HALK CEPHESİ