22 OCAK, AÇLIK GREVİMİZİN 9. GÜNÜ
Burjuva Gazetelerde Mustafa Koç’un kalp krizinden ölümü üzerine sayfalar kaplayan haber ve yorumlar birbirinin tekrarı. Övecek bir şey bulamayan, Gezi direnişinde otelinin kapısını nasıl açtığını anlatıyor. Mutlaka iyi bir şey söylemeleri lazım ya. Otokar’ın TOMA ve Zırhlı Araç ihaleleri sebebiyle hisse değerlerini arttırdığını, baktı ki olmadı iktidarla arayı nasıl düzelttiğini falan yazan yok…
Armutlu’da kızları Dilek Doğan’a Adalet İstemek için kurulan çadıra her gün yapılan saldırılar haber olmuyor. Açlık grevimizi İspanya’dan Kore’ye, Avusturya’dan Fransa’ya yabancı gazeteciler izliyorken Türkiyeli gazeteciler merak bile etmiyor. Çekip de yayınlatamamayı mazur görüyoruz, ama BE-HA ve Yürüyüş dışında merak eden soru soran yok.
Cizre’de yaralıları almaya gidenleri takip eden meslektaşları İMÇ muhabiri Refik Tekin’in kendi yaralanışını haber yapması dünya gazetecilik tarihine geçecek bir haber, ama umurlarında mı onların. Sonra da başlarına bir iş geldiğinde, vay basın özgürlüğü nerde kaldı diye ağlarlar. Siz hiçbir zaman özgür olmadınız, diyeceğiz onlara… kaybettiğiniz bir şey yok…
Dahası Refik Tekin ile birlikte Cizre Belediye Meclis Üyesi Abdülhamit Poçal katledildi. Devletin resmi haber ajansı yalan yazıyor; “terörist” diyor onlar için. Bereket ki her şeyi kameraya almış Refik. Yalanlarını görüp gösterebiliyoruz… Bu zulüm sizin sayenizde kendine gazeteci diyen gazete satıcıları… sizin sayenizde…
Nazım Hikmet’in “Ellerinize ve Yalana Dair” şiirini hatırlamamak ne mümkün?
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ay ışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
Lübnanlı Uluslararası hukuk profesör Hassan Joini bizi ziyaret etmek istemiş. Yarın yapılacak Çağdaş Hukukçular Derneğinin hapishaneler sempozyumu için İstanbul’da idi. Müvekkilimize rica ediyoruz, Gürkan bize Fransızca tercümanlık yapıyor. Ah gerçekten bir dil bir insan demekmiş… Fotoğraflar çektiriyor misafirimiz… Ellerimizi kendi tutup kaldırıyor ve zafer işareti yapmamızı istiyor… sonra da çıkıp Okmeydanı’nı dolaşıyor.
Ankara’dan avukat arkadaşlarımız geliyor. Sonra da çadır hiç boşalmıyor zaten. Gelen giden eksilmiyor. Bugün Ezgi açlık grevimize destek olmak için burada. Arada bir küçük İdil ile telefonda konuşuyor. Tarkan iş yaptırmıyor bize… siz isteyin ben yapayım diyor… İnsanın eli ayağı tutuyorken iş istemesi zor bir şeymiş.
Bugün karne günü olduğu için erken çıkıyor çocuklar. Karnelerini soruyoruz, ama çoğunlukla başarısız… Halil Rıfat Paşa Lisesi öğrencileri geliyor ziyaretimize. Seviniyoruz.
Bugün liseli gençlik buraya gelecek ve Berkin’in karnesini temsili bir törenle verecek. Yavaş yavaş geliyor ve toplanmaya başlıyorlar. Bu yüzden mahalle girişindeki akrep ve TOMA’ların sayısı arttırılmış. Şiir okuyor halay çekiyorlar… Bizim de bir şeyler söylememizi istiyorlar… bazı topluluklara seslenmek daha zormuş… Onlara açlık grevimizle adaletsizliğe karşı direndiğimizi anlatıyoruz. Adaletsizliklere, haksızlıklara alışmak, kanıksamak en tehlikelisidir. Ne de olsa bir şeyi değiştiremeyiz, diye inanmaya başladık mı, işte o zaman yeniliriz. Bir bakmışsınız susmak, boyun eğmek bir alışkanlık haline gelmiş. İnancımızı yitirmeyeceğiz… Bu yüzden bizim açlık grevimiz bir direniş eylemidir.
Mahalle halkı ile tanışmak için biraz dolaşıyoruz. Ev sahipleri için açlık grevcisini misafir etmek zor oluyor. Ne ikram edeceklerini şaşırıyorlar. Bereket ki, çay geleneksel bir ikram. Çay içip rahatlatıyoruz ev sahiplerimizi. Sakat kalır ölürüz, diye endişe ediyorlar. Anlatıyoruz su, tuz, şeker ve aromalı çaylar, kahve, üstüne bir de B vitamini alıyoruz diye…
Avukat arkadaşlarımız geliyorlar. Anti-Kapitalist Müslümanlardan bir avukat arkadaşın gelişine ayrıca seviniyoruz… Sevgili Duygu ruhsatını daha dün almış… çiçeği burnunda avukatımız… kısa kalıyorlar… bir çiçek bile alamıyoruz Duygu’ya…
TAYAD’lılar geliyor. Bu anaları babaları tanımak var ya… Dünyanın en büyük şansı… Onların sarıp sarmalaması değil miydi bizi ilk yakalayan da…
İtalyan hukukçular gelmiş… sadece tanışıyoruz… şu an burası çok kalabalık ve sohbet etme olanağı hiç yok…
Bugün 22 Ocak sevgili Behiç Abi burada… Ölüm Orucunun zaferinin yıldönümü… Zafer sansüre, tecrite, baskıya yalnızlığa direnmek ve direniş sonunda suskunları konuşturmak, hareketsizleri eyleme katmak,sansürü kırmaktı. Ve bugün artık F tiplerini övenler tecritin bir işkence olduğunu kabul etti artık. En önemlisi de hapishanedeki tutsaklar tecritin bilincinde ve tek yolun direnmek olduğunu biliyorlar. 122 kez and içtiler onlar, yenilmeyecekler… 122 yemin. Behiç Abi konuşuyor; direnmenin önemi onun ağzından çok daha anlaşılır… Ve Fatma Koyupınar’ın son günlerinde yaptığı konuşma duvara yansıtılıyor… Bedenimiz, ruhumuz isyan ediyor…
Devrimci Sanatçılar her daim bizi yalnız bırakmıyorlar… Avukat Arkadaşlar Eda ve Hülya ile tanıştık bu sayede… Okmeydanı Halk Meclisi toplu ziyarete gelmiş… Bu yüzden onlara yer açmak için kalkıyorlar… sohbetlerine doyum olmuyor… ama biz bugün biraz erken ayrılacağız… misafirliğe bekleniyoruz…
Berkin’in karne günüydü. Hayat bize de verecek karnemizi… Bakalım o karne de böyle “pekiyi”ler ile dolu olacak mı?