10 Şubat Açlık Grevimizin 28. Günü
Sabahın bir sahibi var
Sorarlar bir gün sorarlar
Biter bu dertler acılar
Sararlar bir gün sararlar
Sabah güneşli bir gün… Çadıra doğru yürürken bir görünüp bir kaybolan güneşin söylettiği bu marş ile başlıyoruz güne. Kapımızı Nadire Anne çalıyor. Bugün destek açlık grevi yapacağım diyor. Yarın sezginin ziyareti var. Ona gideceğim. Ama orucumu bozmayacağım devam edeceğim. Belli ki annemiz bir günü az buluyor. Ama oğlunun açık görüşünü de kaçıramaz. O da yolunu böyle bulmuş. Ah Nadire Anne… Senin eşiğimizden içeri girmen yeter.
Onu tanımanız gerekir. Mütevaziliği, sahiplenişi, hepimize anne oluşu..
Çocuklarımızı F tipine götürdüklerinde büyük bir caddeye gittik. Polisler geldi ama bizi birbirimizden ayıramadılar. Çünkü biz birbirimizin koluna girmiştik ve kollarımızı bırakmıyorduk.
Nadire Anne 96 yılında dışarıda ölüm orucu yapan ailelerden biri. O dönem içerdeki tutsakların yapmayın telkinlerine rağmen açlık grevlerini ölüm orucuna çeviriyorlar. Nadire Ana, Gülmez Ana ve Ali Rıza Eroğlu üç yiğit ana baba. Onlar çocuklarını çok seviyorlar. Hepsi bizim evladımız diyorlar.
Nadire Anne o günleri gülerek anlatıyor;
“ Gelip benimle röportaj yaptılar. Dediler ki ‘ölüm orucu biterse ne yemek istersin?’ dedim çay çökelik ekmek, sezgine de sormuşlar cezaevinde o da aynısını söylemiş. Birbirimizden haberimiz olmadan söylemişiz.
Bizim de aklımıza yoksulun fıkrası geliyor;
İki köylü davarı otarmışlar. Öğlen olup da davar mağal oldu mu bizim Hasan ile Mehmet de uzanmışlar bir kuru elma ağacının dibine. Elmalar aşılanmamış çoğu da yere dökülmüş. Hasan sormuş;
-Ula Memmo, günün birinde zengin olsan, ağa kadar zengin olsan ne yerdin?
Mehmet, biraz düşündükten sonra:
– Aha böyle bir çuval Soğan alırdım, cücüğünü yerdim, kalanını atardım, demiş.
Mehmet de Hasan’a aynı soruyu sormuş.
-Peki, Hesso sen söyle, ağa kadar zengin olsan ne yersin.
Hasan düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş
-Ula Hesso, ne diyeyim şimdi, sen bana bir şey bırakmadın ki!
Nadire anneye mikrofon uzatmış yabancı basın. Nadire annenin canı burnunda durmadan söylediği iki cümle; Direnin Evlatlarım; Biz Kazanacağız!
Nenem geliyor genç teyzem derya ile birlikte. Lacivert, turuncu, yeşil puşisinin üzerine bembeyaz tülbentini atmış, boncuklarını kollarına dizmiş, şalvarını geçirmiş ayağına, öyle güzel öyle ana ki…
Hapishanelerden mektuplar geliyor. Bolu,Sincan,Elazığ,Edirne,,,
Mektuplar karanfil desenli..mektuplar şiir dizeli,,mektuplar özgün tutsaklardan.
Gelen misafirlerimize özgür tutsaklığı anlatıyoruz.
Tüm yokluklara, zorluklara karşı iki şey var insanı ayakta tutan geliştiren
Biri üretmek; biri direnmek.
Üretmek ise direnmenin en önemli kaynağı..