Disk Başkanlar Kurulu 15 Eylül Tarihli Toplantısında Yeni Bir Linç Kararı Aldı. Direnen Oya Baydak’a Ve Devrimcilere Eylül Ayı Sonuna Kadar
SÜRE TANIDILAR.
İSTEDİKLERİ TEK ŞEY TESLİM OLUN, DİRENMEYİN! FAŞİZMİN MANTIĞI!
DİSK YÖNETİMİ BİR KEZ DAHA DEVRİMCİLİK KAVRAMINI ÇOK ÇOK ÖNCE TERK ETTİĞİNİ İLAN ETTİ.
DİSK’in başına çöreklenmiş patron sendikacıları DİSK’i yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bunun için kendi varlık nedenlerini yok etmeyi bile göze almışlar. Konfederasyonun adındaki DEVRİMCİ sıfatı kendilerine engeldir. Engel olmaya da devam edecektir. Çünkü hem DEVRİMCİ sıfatı taşıyıp hem de işçileri satmak, patron sendikacılığı yapmak mümkün değildir. Kani Beko ve arkadaşlarının çözemeyecekleri sorun budur. Yüzlerine taktıkları maske faşizmin aynasında pul pul dökülmektedir. Çünkü faşizmin saldırıları gittikçe artmaktadır.
DİSK Başkanlar Kurulunun Oya Baydak’la ilgili kararını aynen aşağıya alıyoruz: Biraz uzun olmakla birlikte halkımızın, işçilerin DİSK yönetiminin gerçek yüzünü görmeleri için bunu yapıyoruz;
“İçinde bulunduğumuz tarihsel süreç, kendini halktan ve emekten yana gören tüm muhalif örgütlerin önüne acil görevler çıkarmıştır. Bu görevleri yerine getirme yükümlülüğümüzle omuzlarımızdaki ağırlığı taşırken, mücadele etmek durumuyla karşılaşmaktayız. Bunlardan biri de, iki ayı aşkın bir süredir DİSK’in içinde ve önünde sürdürülen ve bir hak alma eylemi niteliğini başından itibaren taşımayan “eylem”dir. Bu eylem kimi yöneticilerimizi ve giderek DİSK’i elimine etmeye ve itibarsızlaştırmaya dönük siyasi bir kampanya niteliğindedir. Genel-İş Sendikası’nda işten çıkartılan kişi ilk baştan beri eylemini “hak alma” üzerine kurmamış, örgütlü olduğu Sosyal-İş Sendikası’nı devreye sokmayarak (DİH) çevresiyle birlikte hareket etmiş ve konunun muhatabı olan Genel-İş Sendikası’yla sorunu çözmek yerine DİSK merkez binası hedef alınmıştır. Aynı süreçte DİH adına ofis olarak kullanmak üzere kendilerine DİSK binasında bir oda verilmesini istemişler ve yine yazılarında da bu talebin karşılanmamasını “halk düşmanlığı” olarak ifade etmişlerdir. Siyasi bir çevreye ait bir oda tahsis edilmesi gibi “dayatmacı” bir anlayıştan kaynaklı talebi hiçbir demokratik kitle örgütünün kabul etmeyeceği açıktır. Ve bir grubun başlattığı bu “eylem” Genel-İş ve DİSK yöneticilerinin “istifa etmeleri” talebiyle sürdürülmektedir.
Ankara’da 30 Temmuz’da yaptığımız toplantıda da belirttiğimiz gibi, DİSK ve DİSK üyesi sendikaların yöneticilerini tehdit etmeye kadar varan eylemlerle kendini var etmeye çalışan anlayışları mahkum ediyoruz. Bu tür yaklaşımlara karşı kararlı bir tutum içerisinde olacağını ifade eden Başkanlar Kurulu’muzun kararları doğrultusunda; DİSK’in giriş kat, karşılama bankosu ve birinci kattaki bir odasının “siyasi bir çevrenin” inisiyatifiyle adeta “işgal” edilmesine son verilmesi istenmesine karşın ısrarla bu “eylem” sürdürülmektedir. Bir kez daha üzerini vurgulayarak belirtmeliyiz ki; herkes eleştiri/protesto ve eylem yapma hakkına sahiptir ve bu çerçevede eylemi DİSK’in önünde de sürdürebilirler. Fakat, Başkanlar Kurulumuz’un görüşü, DİSK’i toplum karşısında itibarsızlaştırmayı hedef alan bir faaliyete zemin hazırladığı, DİSK’e ve DİSK yöneticilerine karşı yalan ve manipülasyonlarla dolu bir kara propagandanın yürütülmesine destek olduğu, diyalog çabaları sürerken dahi bu tutumunu ısrarla sürdürdüğü için, bahsi geçen kişinin yeniden işe alınmasının uygun olmadığı yönündedir. Başkanlar Kurulumuz, herkesin “hak alma” eylemini saygıyla karşılamakta, fakat “DİSK’i yıpratma” amacı taşıyan bu fiili işgal durumunun Eylül ayı sonu itibariyle ortadan kaldırılması için SON BİR KEZ DAHA uyarıda bulunmayı zorunlu görmektedir.”
Öncelikle DİSK yönetiminin kullanmayı çok sevdiği “içinde bulunduğumuz koşullardan” başlayalım. Nedir içinde bulunduğunuz koşullar? Faşizm mi? Bunu bilmiyor muydunuz? Ya da şöyle soralım; içinde bulunduğunuz koşullar size devrimcileri işten atma, çalışan kadın işçiyi işten atma yetkisi veriyor da direnme hakkını mı vermiyor?
Şu kesindir; bugünkü sonucu yaratan DİSK’in başındaki anlayıştır. İşçiyi satan patron sendikacısı anlayışıdır. Bizim çatıştığımız anlayış budur. Biz bir sendika, çalışan ve işten ayrılmak istemeyen işçisini işten atamaz diyoruz. KALDI Kİ GENEL – İŞ SENDİKASININ OYA BAYDAK’I İŞTEN ATMASININ TEK NEDENİ DEVRİMCİLERLE DOSTLUK YAPMASIDIR. VE GENEL- İŞ SENDİKASININ DEVRİMCİLERİ TASFİYE ETME PLANININ DEVAMIDIR.
Ayrıca her patron bilir ki işçisini işten attığında bir direnişle karşılaşabilir. Onur ve namus demek olan işini kaybeden işçi işi için ama asıl olarak onuru için direnecektir. Genel – İş yöneticileri birer patron olduklarına göre – çünkü gerek Oya Baydak’ı işten çıkardıklarına dair yazıları gerekse daha sonra yaptıkları açıklamalar bunu tekrar kanıtlamaktadır- kapılarının önünde bir direnişi beklemek zorundaydılar.
Ayrıca şunu da sormak isteriz; Madem “içinde bulunduğunuz koşullar” bu kadar önemli ve hassas neden işçiyi işten atıyorsunuz? Siz de “içinde bulunduğunuz koşullarda” işçinizi işten atmayın. Neden içinde bulunduğunuz hassas koşullar işçiyi işten atmanıza engel olmuyor da direnmeye engel oluyor? Neden içinde bulunduğunuz hassas koşullar linç saldırısı örgütlemenize engel olmuyor? Siz işçiyi işten atarken, direnen işçiye – devrimcilere linç saldırısı örgütlerken “içinde bulunduğunuz koşulların” önemi yok mu?
Direnişin neden Genel – İş Sendikası önünde değilde DİSK önünde yapıldığını ise son DİSK Başkanlar Kurulu kararı açıklamaktadır. Kararın ilgili bölümünde görüldüğü gibi “Fakat, Başkanlar Kurulumuz’un görüşü, DİSK’i toplum karşısında itibarsızlaştırmayı hedef alan bir faaliyete zemin hazırladığı, DİSK’e ve DİSK yöneticilerine karşı yalan ve manipülasyonlarla dolu bir kara propagandanın yürütülmesine destek olduğu, diyalog çabaları sürerken dahi bu tutumunu ısrarla sürdürdüğü için, bahsi geçen kişinin yeniden işe alınmasının uygun olmadığı yönündedir.” Yani DİSK Başkanlar Kurulu Oya Baydak’ın işten atılmasını desteklemektedir. Bu bizim zaten bildiğimiz bir gerçekti ve Oya Baydak bu nedenle DİSK önünde direnişe başladı. Çünkü bugün DİSK demek GENEL – İŞ demektir. Öncelikle DİSK’in ekonomik işleyişi ve DİSK’in giderlerinin Genel – İş tarafından karşılanması öte yandan DİSK içindeki en çok üyeye sahip sendika olması nedeniyle DİSK = Genel – İş’tir. Zaten yakın zamanda yapılanlar da bunu kanıtlamaktadır. Örneğin Genel – İş Bölge Başkanlıklarını kapatıp işten çıkartma kararı almıştır. Bölge başkanlarından Mehmet Karagöz kararı kabul etmeyerek direnmiş, açlık grevi yapmıştır. Bulunan çözüm ise Mehmet Karagöz’ü DİSK bölge temsilcisi yapıp aynı maaşla çalıştırmak, maaşını da Genel – İş’in ödemesi olmuştur. Ya da Dev- sağlık- İş üyesi işçiler Genel – İş’e geçirilerek şu anki Genel – İş yönetimine muhalif olanların seçimleri kaybetmeleri sağlanmıştır. Bunun karşılığında Dev- Sağlık – İş’in başkanı DİSK Genel Sekreteri yapılmıştır. Başka ne anlaşmalar yapılmıştır göreceğiz. Direniş bu nedenle DİSK önünde yapılmaktadır.
Ama zaten sorun direnişin nerede, neden yapıldığı değildir. DİSK’in çürümüş, işçiye düşmanlaşmış yöneticilerindedir. Bu kafa yapısı tekrar tarihi tersyüz etmeye çalışmaktadır. Bir sendikanın işçisini işten çıkartıp çıkartamayacağına dair tek bir cümle yoktur. Oya Baydak neden direnmektedir? Tek bir cümle yoktur. Oya Baydak ve devrimciler linç edilmiş bu konuda tek bir cümle yoktur. Direnen işçi Oya Baydak ve devrimcilere tek destek olan sendika NAKLİYAT – İŞ’TİR, Herhalde onu da artık DİSK’ten atarlar. Çünkü çözümleri bu… Yani DİSK Başkanlar Kurulu “direnen işçiler linç edilebilr, devrimciler linç edilebilr” diyor. Ondan sonra da bize karşı kara propaganda yürütülüyor diyorlar. Bizim bir şey yapmamıza gerek yok ki. Siz zaten kendinize vuruyorsunuz. Kendi ayağınıza sıkıyorsunuz.
DİSK Yönetimine karşı yapılan bir kara propaganda yoktur. Yüzlerindeki maske düşürülmektedir. Olan sadece budur.
- Beşiktaş Belediyesi kendi şirketi BELTAŞ’I kapatıp işçileri taşerona geçirme kararı aldı. Genel – İş Sendikası “Kadro hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz” diyerek direniş başlattı. İnternetten videoları açıp o dönemde Remzi Çalışkan’ın, Kani Beko’nun açıklamalarını izleyin. Mangalda kül bırakmadılar. Peki sonuç ne oldu? İşçiler taşerona geçirildi, direniş bitirildi.
- Şişli Belediyesinde açıkça Belediye Başkanıyla işbirliği yaptılar. Halen de yapmaya devam ediyorlar.
- İzmir Büyükşehir Belediyesinde işçileri satıp grev yapamadılar. İşçiler direnmeye hazır oldukları halde grevi sattılar. Sonra da işçilerden dayak yediler.
DİSK Başkanlar Kurulu bilinçli olarak yine sapla samanı karıştırmaktadır. Oya Baydak’ın direnişiyle Devrimci İşçi Hareketinin – DİH – yer talebini karıştırmaktadır. Merak etmeyin, DİH sözünü açıkça söylemiştir ve söylemektedir. Sizin kara propaganda dediğiniz budur. DİH’in gerçekleri söylemesidir. Ne ilişkisi vardır? DİH DİSK’e başvuru yapıp yer istedi diye işten atılan işçiler direnemez mi? Peki daha Başkanlar Kurulunuzda tartışılıp karar verilmemiş bir dilekçeyi internet ortamında açıklamayı, yaymayı, dağıtmayı ahlaki açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Kimin böyle bir yetkisi var? Bu başvuru DİSK’in kurumsal kimliğine yapılmıştır. Kurumun tartışıp karar vermediği bir başvuruyu nasıl demagoji malzemesi yaparsınız? Kaldı ki bizim açımızdan teferruattır ama Oya Baydak DİH’in başvurusundan önce işten çıkartılmış ve direniş kararı almıştır. Direnmeye karar vermesi de gayet doğaldır. Siz pek bilmezsiniz ama Oya Baydak işten atılmış bir işçidir. Ve her işçinin direnme hakkı vardır.
DİSK Başkanlar Kurulu utanmazca bu direnme hakkını kabul ediyor ama direnişin koşullarını, şartlarını da ben belirlerim diyor. Direnmek demokratik bir haktır ama benim kapımda direnme diyor. Biz bilmiyorduk ama DİSK Başkanlar Kurulu hepten bilirkişilerden oluşuyormuş. Direnme hakkını kabul ediyorlar, aynı zamanda direnişin nerede nasıl yapılacağını da kendileri belirliyorlar. Kendilerine karşı yapılan direnişin nerede nasıl yapılacağını da kendileri belirliyor.
Aynı utanmaz ukalalık Oya Baydak’ın direnişini tanımlarken de karşımıza çıkıyor. “Daha baştan hak alma eylemi niteliğini taşımamakta imiş”. Ya ne niteliğini taşımaktadır? Elbette direnişin talepleri süreç içinde değişmiş ve gelişmiştir. BU BİR SONUÇTUR VE BU SONUCU YARATAN SİZLERSİNİZ. Siz linç saldırısı örgütleyip yapana kadar direnişin talebi Oya Baydak’ın işe geri alınması idi. Siz linç saldırısı örgütleyip Oya Baydak ve 20 devrimciyi yaraladıktan sonra talep elbette değişmiştir. ÇÜNKÜ SİZ LİNÇ SALDIRISIYLA İŞÇİ VE DEVRİMCİ DÜŞMANLIĞI TESCİLLENMİŞ DURUMDASINIZ. SİZİN GİBİ İŞÇİ DÜŞMANLARININ, DEVRİMCİ DÜŞMANLARININ DİSK’TE YERİ YOKTUR. DİSK’İ VAR EDEN DEVRİMCİ İŞÇİLERİN MÜCADELESİDİR. HEM DE AYNEN BUGÜN OLDUĞU GİBİ DİSK YÖNETİMLERİNE RAĞMEN VERDİKLERİ MÜCADELEYLE DİSK BUGÜNE GELMİŞTİR. O ÇOK ÖVÜNDÜĞÜNÜZ 15 – 16 HAZİRAN DİRENİŞİ DİSK YÖNETİMİNİN “ DİRENİŞİ BIRAKIN” ÇAĞIRILARINA DEVRİMCİ İŞÇİLERİN UYMAMASIYLA YARATILMIŞTIR.
Bu nedenle siz işçi düşmanları istifa edeceksiniz.
İŞÇİLER, HALKIMIZ:
DİSK’i zayıflatan direniş değil DİSK’in başına çöreklenmiş, zerre kadar işçi sınıfı mücadelesi derdi olmayan patron sendikacılarıdır. O kadar patronlaşmışlardır ki artık faşizmle, patronlarla aynı dili kullanıyorlar. Çünkü beyinleri onların beyni gibi çalışıyor. “direnin ama benim kurallarıma göre direnin” diyorlar. Faşizmde böyle demiyor mu? Direnenlere ve devrimcilere karşı linç saldırıları örgütlüyorlar. Faşizmde böyle yapmıyor mu?
Oya Baydak’ın ve devrimcilerin haklı direnişine destek olun. Oya Baydak ve devrimciler tüm işçi sınıfı için, tüm halk için direniyor.
DİSK BAŞKANLAR KURULU DİRENEN DİSK GENEL-İŞ İŞÇİSİ OYA BAYDAK’A BİR KEZ DAHA SALDIRI KARARI ALDI
İŞTE DİSK BAŞKANLAR KURULU KARARLARI:
15 Eylül 2015 tarihinde DİSK Genel Merkezi’nde toplanan DİSK Başkanlar Kurulu, aşağıda yer alan sorunları ve konuları görüşerek aldığı kararları kamuoyu ile paylaşmaktadır:
Bugün ülkemiz, halkımızın ve emekçilerin yaşamını derinden etkileyecek bir sürecin içindedir. İktidarın geçtiğimiz seçimlerde savurduğu “Ya 400 vekil ya kaos!” tehdidini, 1 Kasım’da tekrarlanacak seçimlerde de kullanacağının ve “başkanlık” yolu tamamen kapanınca “kaos planı”nı devreye soktuklarının sinyallerini vermektedir.
Hatta Erdoğan bir adım daha atarak, Rize’de yaptığı bir açıklamada “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir” diyerek Anayasa’yı ve parlamenter sistemi “tanımadığını” ilan etmiş, 7 Haziran seçimlerinde halkın %59’unun iradesini yok saymış, yasadışı ve keyfi hükümlerle tamamen kendi inisiyatifinde olan bir erken seçim hükümeti kurdurmuştur.
Dayattıkları baskı, savaş, kan ve gözyaşı üzerine kurulu yeni sistemlerini “keyiflerine göre” yasallaştıramayanlar, bugün ülkeyi yangın yerine çevirerek bir uçuruma sürüklemektedir. Halk desteğinden yoksun, meşruiyetini ve dayanaklarını tamamen yitirmiş “geçici hükümet” savaş ve fiili sıkıyönetim uygulamaları ile Saray’ın önlerine koyduğu hedefe ulaşmayı amaçlamaktadır.
Türkiye büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır!
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu olarak başta işçi sınıfı olmak üzere tüm halkımızı, Ortadoğu benzeri bir çatışmanın ülkemize de taşınmakta olduğu konusunda uyarmak zorundayız. Suruç’ta 33 insanımızın öldürüldüğü katliamın ardından ülkeyi yönetenlerin attığı her adım, ülkeyi uçurumun eşiğine getirmekte, her gün biraz daha şiddet sarmalına sürüklemektedir.
Sandıkta kaybettikleri oyları savaş mevzilerinde kazanmayı planlayanlar, kan ve ceset fışkıran bu toprakları bir kez daha kan ve gözyaşı ile sulamaktan çekinmemektedir. Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’ya yönelik savaşı kışkırtan hükümet, bu politikaları daha da derinleştirmeyi, savaşı ülke içine de taşımayı tercih etmektedir.
Yolsuzluk operasyonlarında evlatlarına ifade bile verdirmeyenler, bu ülkenin yoksul, emekçi çocuklarını feda edeceklerini utanmadan sıkılmadan itiraf etmektedirler.
Anayasaya ve uluslararası hukuka aykırı “İç Güvenlik Yasası”nın da sınırlarını aşan polis devleti uygulamaları ülkemizde demokrasinin son kırıntılarını da ortadan kaldırmış ve son zamanlarda, ilan edilen sokağa çıkma yasakları, yasağın uygulandığı kentlerde yapılan ev ve işyeri baskınları, çocuk, genç kadın, yaşlı sivil insanların ölümüne yol açılması barışı ve birlikte yaşamı tehdit etmektedir.
Bir taraftan çatışma ve savaş varken, diğer taraftan da işçi ve emekçilerin ekmekleri elinden gidiyor, silah tekelleri ve emperyalist ülkelerin planları işliyor.
Bu politikalardan emek örgütleri ve emekçiler de nasibini almış, sendika binaları basılmış, grevler yasaklanmış, hak mücadeleleri polis şiddeti ve baskısıyla engellenmeye çalışılmıştır.
Emekçilerin hakları yok edilmektedir!..
Bugün tanık olduğumuz fiili “yönetim şekli değişikliği” ilanı işçi sınıfının yıllardır yaşadığı hukuksuzluğun genelleşmesidir. Ülkeyi ateşe atan siyasi iktidar, diğer taraftan da işçi sınıfına karşı saldırılarını sürdürmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin son kararında da görüldüğü gibi işçilerin grev hakkı, Anayasa’ya aykırı bir biçimde gasp edilmiştir. Taşeron işçilerin kazandıkları mahkeme kararları hiçbir şekilde uygulanmamaktadır. Her gün 6-7 işçi ölürken devletin tüm imkânları işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almayan işverenleri korumak için seferber edilmiştir. Halkın tek başına yönetme yetkisi vermediği AKP hükümeti madenlerde iş cinayeti işlemeyi 5 yıl daha serbest bırakan nitelikteki bir düzenlemeye imza atmıştır.
Ülkemiz totaliter bir rejime sürüklenmektedir!..
İşçilere karşı sermaye çıkarı söz konusu olduğunda yıllardır yasa ve hukuk tanımayan iktidar, bugün aynı hukuk tanımazlığı kendi amaçları için sürdürmeye devam etmektedir. Emeğe, doğaya, kadına, kendi inancı ve kimliğinden olmayan herkese düşmanca yaklaşan bir iktidar, bu ülkeye doğal olarak demokrasi taşımayacak, totaliter bir rejim için elinden geleni ardına koymayacaktır.
Ülkenin büyük bir siyasi kaosa ve ekonomik çöküşe sürüklendiği bir dönemde işçi sınıfının/emekçilerin ve yurttaşların üzerine düşen temel sorumluluklardan biri de demokratik, yaşamsal ve evrensel “itiraz” haklarını kullanmalarıdır. Bu haklarını kullanmayanlar, meşru zeminlerde direnmeyenler, gelecek günlerde nefes alacak kanalları bulmakta güçlük çekeceklerdir.
Halkımızın ve emekçilerin yaşamını derinden etkileyecek bu sürece karşı Konfederasyonumuz DİSK, bu dönemde toplumsal sorumluluklarının farkında olarak, üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışmakta; kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü ne olursa olsun, üzerinde eşit haklara sahip yurttaşlar olarak barış içinde yaşayacağımız, demokratikleşmeye yönelik çözümlerin benimsendiği bir Türkiye özlemini dile getirmektedir.
Bundan dolayıdır ki siyasi iktidarın hedefinde bulunan örgütlerimiz arkası gelmeyen saldırılarla, biçim ve muhtevası yer yer değişen itibarsızlaştırma ve elimine etme politikalarıyla karşılaşmaktadır.
Bu tespitlerden hareketle Başkanlar Kurulumuz aşağıdaki kararları kamuoyuyla paylaşmayı zorunlu görmektedir:
1-Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki; bu topraklar kana ve gözyaşına doymuştur. 35 yıldır silahlarla çözülemeyeceğini gördüğümüz bu sorun, dökülen her damla kan ile daha da çözümsüzleşmektedir. Artık silahlar derhal susmalıdır! Cenazelerin gelmemesi, kardeş kanının akmaması için eller tetikten çekilmeli, demokratik çözüm zemini oluşturulmalıdır.
2-Savaşa karşı barışı; baskı, şiddet ve zora karşı özgürlükleri ve demokrasiyi; yolsuzluğa, hırsızlığa ve sömürüye karşı emeğin mücadelesini yaşamın her alanında yükseltecek, yönetenlerin halkımızı sürükledikleri uçurumu ve ülkemize karşı işledikleri suçları bulunduğumuz her alanda yüksek sesle haykıracağız.
3-Başkanlar Kurulumuz bu politikaların bir parçası olarak basına uygulanan sansür, baskı ve saldırıları kabul edilmez bulur. Özgür ülke, özgür basın için halkın haber alma hakkı mücadelesini ve basın ifade özgürlüğü mücadelesini demokrasi mücadelesinin parçası olarak görür.
4-Bu nedenle Başkanlar Kurulumuz, akıtılan kardeş kanının son bulması, daha büyük acılar yaşanmasının önüne geçilmesi için, emek, barış ve demokrasi mücadelesini yükseltmek için DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla bir merkezi MİTİNG’in örgütlenmesini acil bir görev olarak görmektedir.
5-Türkiye’nin aydınlık geleceği ve halkımızın esenliği için elele verip kolkola girmesi gereken kimi sendikalar, “sivil toplum örgütleri” ve kurumların bu sorumluluklarından kaçtıklarını üzülerek görmekteyiz. Toplumun tüm demokratik ve muhalif kesimlerini “terörist” gören SARAY’ın yaptığı organizasyonlarda, savaştan medet uman sermaye örgütleriyle yanyana gelerek halka “kardeşlik” çağrısı yapılamaz. İktidardan bağımsız bir biçimde örgütlenmeyen, iktidara “dur” demeyen her türlü organizasyon, sloganı ne olursa olsun savaş politikalarına yandan, kenardan, köşeden destek sağlamaktadır.
6-Türkiye’yi yönetenler kendi ikballeri için ülkeyi bir uçurumun eşiğine getirirken ekonomik kriz de derinleşmektedir. Kurların hızlı artışı daha fazla zam ve işçiler için daha fazla yoksullaşma demektir. Yüksek döviz borcu yükü altındaki Türkiye ekonomisi alarm vermekte, işsizlik yükselmektedir. Sermayenin ve iktidarın, derinleşen krizin faturasını emeğe ödetmeye çalışacakları bir sır değildir. Kriz gerekçesiyle, olası işten çıkarmalara, hak gasplarına ve hayat pahalılığına karşı emeği savunacak bir mücadele hattını bugünden örmek gerekmektedir.
7-İçinde bulunduğumuz tarihsel süreç, kendini halktan ve emekten yana gören tüm muhalif örgütlerin önüne acil görevler çıkarmıştır. Bu görevleri yerine getirme yükümlülüğümüzle omuzlarımızdaki ağırlığı taşırken, mücadele etmek durumuyla karşılaşmaktayız. Bunlardan biri de, iki ayı aşkın bir süredir DİSK’in içinde ve önünde sürdürülen ve bir hak alma eylemi niteliğini başından itibaren taşımayan “eylem”dir. Bu eylem kimi yöneticilerimizi ve giderek DİSK’i elimine etmeye ve itibarsızlaştırmaya dönük siyasi bir kampanya niteliğindedir.Genel-İş Sendikası’nda işten çıkartılan kişi ilk baştan beri eylemini “hak alma” üzerine kurmamış, örgütlü olduğu Sosyal-İş Sendikası’nı devreye sokmayarak (DİH) çevresiyle birlikte hareket etmiş ve konunun muhatabı olan Genel-İş Sendikası’yla sorunu çözmek yerine DİSK merkez binası hedef alınmıştır. Aynı süreçte DİH adına ofis olarak kullanmak üzere kendilerine DİSK binasında bir oda verilmesini istemişler ve yine yazılarında da bu talebin karşılanmamasını “halk düşmanlığı” olarak ifade etmişlerdir. Siyasi bir çevreye ait bir oda tahsis edilmesi gibi “dayatmacı” bir anlayıştan kaynaklı talebi hiçbir demokratik kitle örgütünün kabul etmeyeceği açıktır. Ve bir grubun başlattığı bu “eylem” Genel-İş ve DİSK yöneticilerinin “istifa etmeleri” talebiyle sürdürülmektedir.
Ankara’da 30 Temmuz’da yaptığımız toplantıda da belirttiğimiz gibi, DİSK ve DİSK üyesi sendikaların yöneticilerini tehdit etmeye kadar varan eylemlerle kendini var etmeye çalışan anlayışları mahkum ediyoruz. Bu tür yaklaşımlara karşı kararlı bir tutum içerisinde olacağını ifade eden Başkanlar Kurulu’muzun kararları doğrultusunda; DİSK’in giriş kat, karşılama bankosu ve birinci kattaki bir odasının “siyasi bir çevrenin” inisiyatifiyle adeta “işgal” edilmesine son verilmesi istenmesine karşın ısrarla bu “eylem” sürdürülmektedir. Bir kez daha üzerini vurgulayarak belirtmeliyiz ki; herkes eleştiri/protesto ve eylem yapma hakkına sahiptir ve bu çerçevede eylemi DİSK’in önünde de sürdürebilirler. Fakat, Başkanlar Kurulumuz’un görüşü, DİSK’i toplum karşısında itibarsızlaştırmayı hedef alan bir faaliyete zemin hazırladığı, DİSK’e ve DİSK yöneticilerine karşı yalan ve manipülasyonlarla dolu bir kara propagandanın yürütülmesine destek olduğu, diyalog çabaları sürerken dahi bu tutumunu ısrarla sürdürdüğü için, bahsi geçen kişinin yeniden işe alınmasının uygun olmadığı yönündedir. Başkanlar Kurulumuz, herkesin “hak alma” eylemini saygıyla karşılamakta, fakat “DİSK’i yıpratma” amacı taşıyan bu fiili işgal durumunun Eylül ayı sonu itibariyle ortadan kaldırılması için SON BİR KEZ DAHA uyarıda bulunmayı zorunlu görmektedir.
8-Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan ekonomi politikalarının tartışıldığı G20 Zirvesi’nde dünyanın, geleceğine yönelik kararlar alınırken seyirci kalamayız. Bu kez 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya’da düzenlenecek olan G20 toplantısına karşı, emek ve meslek örgütlerinin katılımıyla alternatif toplantı ve etkinlikler düzenlenerek, taleplerimiz dile getirilecektir. Hak gasplarına ve eşitsizlik planlarına karşı barışın, eşitliğin ve özgürlüğün sesi yükseltilecektir.
9-Dün olduğu gibi bugün de, hatta dün olduğundan da yüksek sesle sokaklarda, meydanlarda, işyerlerinde taleplerimizi haykırmaya devam edeceğiz.