14 Haziran 2016
Bursa’da yağmurlu bir güne uyanıyoruz. Kaldığımız evlerden buluşma yerimize geldiğimizde hazırlıksız yakalandığımız yağmura karşı yürümeyi kararlaştırıyoruz ve hemen bütçemize uygun naylon yağmurluklar araştırıyoruz. Bursa girişinden yürüyüşümüze şarkılı, türkülü coşkuyla başlıyoruz. Burada da müvekkillerimiz bizi yalnız bırakmıyor. Yalçın Abi bizimle birlikte geçiriyor bütün günü…
Kent meydanında bildiri dağıtarak adliyeye doğru yürüyoruz. Halkımız ilgili ve kimi sorular soruyor. Dinledikten sonra Allah’a emanet olun diyenler oluyor ama arada araçlarından geçerken küfredenler de olmuyor değil… Biliyoruz, bizi dinleseler taleplerimizin, dertlerimizin bir olduğunu anlayacaklar.. Nitekim günün ilerleyen bölümlerinde küfür eden bir gence kendimizi anlatmayı başarıyoruz…
Yaklaşık on iki kilometrelik bir yolu bildiri dağıtarak yürüdükten sonra beklediğimizden erken varıyoruz adliyeye… Adalet Kafe’ye oturup açıklama saatini beklerken bir yandan da kafede oturan insanlarımıza bildiri verip sohbet etmeye koyuluyoruz…
Aynı sıralarda Cumhuriyet Gazetesi’nden Ali AÇAR ve foto muhabir arkadaşı röportaj için geliyorlar. İstanbul’dan tanıdığımız gazeteci arkadaşımızı aramızda görmek sevindiriyor bizi.. Sonrasında ÇHD’li avukat arkadaşlarımız geliyor sırasıyla.. Ve İstanbul’dan öğrenciliğinden tanığımız bir avukat arkadaşımızla karşılaşıyoruz. Tabi bu tesadüf değil, Çiğdem bizi bugüne kadar uzaktan takip etmeye devam etmiş. Seviniyoruz onun bizi karşılamasına ve öyle güzel ve hasretle bakıyor ki gözleri, gerçekten sevildiğimizi hissediyoruz. Hiç bir emek ve sevgi boşa gitmez ve mutlaka bir karşılık bulur kendine bir kez daha anlıyoruz..
Dün görüştüğümüz DKÖ temsilcilerinin, ÇHD’li arkadaşlarımızın ve müvekkillerimizin katıldığı, dostlarımızla daha güçlü olduğumuz bir açıklama yapıyoruz. Aytaç bugünkü yürüyüşümüzü Ethem SARISÜLÜK şahsında Haziran Ayaklanması Şehitleri’ne ve vatanın suyuna derelerine sahip çıkarak ayaklanan Cerattepe halkına adadığımızı açıklıyor. Aynı zamanda halkın direnen damarlarının asla kesilmeyeceğini söyleyerek okullarına baskın yapılan liselileri de selamlıyor… Açıklamamızı bugün Süleyman okuyor..
Açıklama sonrası kentin işlek caddelerinde ve kent meydanında bildirilerimizi dağıtmaya devam ediyoruz.
Bildiri dağıtımı sırasında arkadaşlarımız fotoğraf çektirirken zafer işareti yaparak poz veriyorlar. Gençlerden biri; “Burası Bursa siz ne yapmaya çalışıyorsunuz..” gibi şeyler söylüyor küçük bir gerginlik yaşanıyor aralarında. Aynı genç yoluna devam ederken bildiri dağıtan diğer arkadaşlarımıza hakaret ediyor. Arkadaşımız sukunetini bozmadan durduruyor onu neden bizi tanımadan ve anlamadan küfrettiğini soruyor, Trabzonlu olduğunu ve Bursa’da zafer işareti yapılamayacağını yineliyor genç. Ama arkadaşımız sorular soruyor, cevap veremediği yerlerde bizim ne düşündüğümüzü anlatıyor ona. Genç adam on sekizinde daha ve adı Murat, belli ki kendince bir vatanseverlik duygusuyla hareket ediyor. Biz de ona gerçekten vatansever olmanın ülke topraklarının 135 milyon metrekaresi Amerikan üssü haline getirilmişken sessiz kalmamak demek olduğunu anlatıyoruz. Bu genç delikanlı bugün bizden bir şeyler öğrendi biliyoruz, sorularımız aklındadır şimdi, sormaktadır o da kendine ve başkalarına. Ama biz de öğrendik ondan, ortak değerlerimiz üzerinden konuşup insanlarda yaratılmış olan ön yargı duvarını yıkmak ve aslında “bir” olduğumuzu “halk” olduğumuzu anlatmalıyız. O sırada bir amca geliyor yanımıza, delikanlının baştaki tavrı endişelendirmiş onu, bize bir şey olmasından korkmuş, bildiri dağıtımı sırasında yanımızda duruyor, hiç ayrılmıyor.
Kent meydanında hedeflerimizin ve beklentimizin üstünde bildiri dağıtıyoruz, elimizde hiç bildiri kalmıyor.. Hal böyle olunca akşam ÇHD’li arkadaşlarımızın bizim için düzenleyeceği yemeğe kadar 84 Ölüm Orucunda şehit düşen Hasan TELCİ’nin memleketi Mudanya’ya gitmeye karar veriyoruz çünkü bugün 84 Ölüm Oruçlarının yıldönümü.. Aynı zamanda Özgür Abi’yi nihayet doktora gitmeye ikna ediyoruz. Önceki gün karayolunun hemen yanından ilerleyen yürüyüş kolumuzun en arkasına geçerek hızla gelen araçların bizlere fazla yaklaşmasını önlemek, bizleri korumak için çabalarken ayağını burkmuştu. Ciddi şekilde aksamasına, yürüdükçe ayağındaki ödem artmasına rağmen yürümeyi bırakmayarak devam etmişti yoluna. Bugün artık dayanılmaz bir hal alan ağrısı için ona refakat edecek olan Sülayman ile birlikte Mudanya Devlet Hastanesi’ne bırakıyoruz onları. Biz Mudanya’ya doğru devam ediyoruz.
Çok güzel bir yer Mudanya, denize çıkıyor bütün sokakları… Bu topraklarda yaşayan halkların evlatları olmanın mutluluğunu yaşıyoruz bir kez daha. Tanıdıkça daha çok seviyoruz vatanımızı, halkımızı..
Yürümediğimiz zamanlarda araç içinde yolculuk yaptığımız sırada her anımızı yeni şeyler okuyarak, öğrenerek, tartışarak geçiriyoruz. Hasan Hüseyin’in böyle toprak az bulunur dünyada şiirini okuyoruz ve adım adım geçerken yolları bir de hasan hüselince bakıyoruz vatanımıza..
“…cevizin altı kiraz
mısırın yanı tütün
böğürtlen sarmaşdolaş yabangülüne
elma çiçekleri maril yapraklarında
böyle toprak ö buunur dünyada
böyle açlık böyle tokluk
böyle rezil yoksulluk
az bulunur dünyada
utanmak yetmez buna
yan yana koysak ekmeksizliği
yan yana koyak okulsuzluğu
yan yana koysak doktorsuzluğu
kızgınlıktan doksan dokuz doğurur
he vallahi bu toprak….”
Yabancılaşma üzerine konuşuyoruz. Toprağına, suyuna, emeğine, insanına, duygularına bedenine.. Kapitalizmin insanın akıl ürünlerine el koyması.. aklımızı çalıyorlar, kapitalizmin insana yaptığı en büyük tahribat bu.. ve yalnız taş duvar olmaz diyor bir atasözü.. Yalnızlığı sevenler, yalnız yaşayanlar, yalnızlığı sevmeye mahkum edilenler ve bundan memnunluk duyanlar.. hepsinde çürük yumurta gibi kokan bir ben duygusu..ne güzel ki yoldaşlarımızla halkımızla çoğuz ve bir başına kalsak bile asla yalnız değiliz..
Mudanya Limanı’nından geçerken Yalçın Abi Hasan TELCİ’yi anlatıyor. Hasan Telci Mudanya limanında hamallık yapmış. Yıllar sonra Yalçın Abi ablasını ziyaret etmek için yaşadıkları mahalleye gittiğinde evlerini bulamamış. Orta yaşlı bir abinin tanıyabileceğini düşünerek Hasan Telci’nin ablasının evini aradığını söylemiş. Abinin gözleri parlamış “Bizim Hasan’ın ablası mı?” Üzerinden yıllar geçmesine rağmen “Bizim Hasan”dır o hala Mudanya’da… Bu güzel anının üzerine Barkın o güzel sesiyle başlıyor;
“Salın sevdiğim salın
Salın Mudanya Limanı
Salın ey dünya…
Ben bir devrim hamalıyım yine işsever
Güzel umutlar taşırım yine yurtsever
Ortasındayım halkım için kavganın
Bu zincir böyle kırılacak düşsek de ölüm oruçlarında…”
Mudanya’nın en yüksek tepesine çıkarıyor bizi Yalçın Abi, az önce dinlediğimiz anılarla beraber daha da güzel şimdi Mudanya…
Yürüyüşümüzün kadrolu fotoğrafçısı Günay fotoğraf makinesini elinden hiç bırakmıyor. Ee bu güzellikteki manzara çok sık bulunmaz… Yağan sağanağa rağmen çok güzel fotoğraflar çekiyor… Asıl amacı Bir Ceza İstiyoruz Kampanyamızın belgeselini yapmak, bu sebeple arı gibi çalışıyor hiç boş durmuyor. Yürürken bir bakıyoruz koşarak yanımızdan video çekmek için öne geçmiş bir bakıyoruz üst geçide çıkmış bir de bakıyoruz yolun karşısında… hem bize yetişip hem görüntü almak insanı epeyce zorlayan bir şey ama en ufak bir yorgunluk belirtisi göstermiyor..
Özgür Abi ve Süleyman hastaneden dönüyorlar, Doktor Özgür Abi’ye ayağının üzerine birkaç gün basmaması gerektiğini söylemiş ama Özgür Abi onu dinlemeyecek biliyoruz. Yürümekte ısrar ediyor, zoruna gidiyor biz yürürken yürümemek.. Onlar da gelince Bursa’ya geri dönüyoruz.
Avukat arkadaşlarımız bizden önce gelmişler, her şey hazır upuzun bir sofraya oturuyoruz hep beraber. Böyle kalabalık böyle büyük sofralar mutluluk verir bize hep, hep beraber yiyebilmek, hep beraber türkü söyleyebilmek bize mutluluk verir… Barkın kısa bir konuşma yapıyor ve teşekkür ediyor dostlarımıza. Gerçekten böylesine sahiplenilmek çok güzel bir duygu ve çok değerli… Sabah erkenden kalkıp Eskişehir’e gideceğimiz için dostlarımıza doyamadan veda ediyoruz ve sabah 06.30’da buluşmak üzere yavaş yavaş dağılıyoruz arkadaşlarımızın evlerine.