SAYI: 49 TARİH: 30 Mart 2016
EMPERYALİZM DEĞİŞMEDİ,
BİZ DE DEĞİŞMEDİK, DEĞİŞMEYECEĞİZ!
BİZ, BU DÜZENİ KÖKTEN DEĞİŞTİRECEĞİZ!
VARSIN BÜTÜN OKLAR ÜZERİMİZE YAĞSIN,
BİZ, “MAHİR, HÜSEYİN, ULAŞ KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!” DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
BİZ, “MAHİRDEN DAYIYA SÜRÜYOR BU KAVGA!” DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
BİZ, “TEK YOL DEVRİM!” DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
Sınıflar mücadelesinin tüm süreci boyunca, siyasi hareketleri çizgilerinden sapmaya, geri dönmeye zorlayan birçok etken söz konusu olur. Bu bazen sömürücü egemen sınıfların zorudur, bazen ideolojik-siyasi manevralar, bazen ekonomik, toplumsal gelişmelerdir…
Zafere giden yol, tüm bu zorlayıcı dış etkenlere rağmen hedefinden şaşmayanlarındır. Hedefinden şaşmamanın ise, iki önemli koşulu vardır:
Birincisi, ideolojik, politik, stratejik anlamda doğru ve net bir hedefe sahip olmak.
İkincisi, bu hedefe yürüme cüretine, kararlılığına sahip olmak.
Baş düşman konusunda doğru tespitler yapmak, birinci koşula sahip olabilmenin olmazsa olmaz koşuludur.
46* yıllık tarihimiz boyunca kim dost, kim düşman, bunu ayırt edecek teorik ve politik netliğe sahip olduk. Düşmana karşı savaşma kararlılığımız, dünya ve Türkiye halkları nezdinde, açık ve nettir.
Sınıflar savaşında stratejik hedeften sapmamak, zaferin güvencesidir. Devrim yürüyüşüne başladığımız günden bu güne, mücadelenin bütün alanlarında kendimizi sürekli yeniledik ama hiçbir dönem, bağımsız, demokratik, sosyalist Türkiye hedefinden ve Türkiye halklarını bu hedefe taşıyacak anti-emperyalist, anti-oligarşik savaştan vazgeçmedik.
Bir örgüt, stratejik hedeften uzaklaştığı noktada geçici olarak bazı başarılar elde etse de tıkanmaya, savrulmaya mahkumdur.
Devrimde iddialı bir parti ve onun kadroları bu büyük iddianın sonucu olarak önüne çıkacak her türlü engeli aşacak, düşmanın tüm manevralarını, darbelerini boşa çıkartacak güvende, coşkuda ve inançta olmalıdır.
İdeolojik Bağımsızlığı Olamayanlar Emperyalizme
Yedeklenmekten, Kullanılmaktan Kurtulamaz.
“Kurtuluşa Kadar Savaş” ile özetlenen, devrim stratejisi, düşmanlarımızın kim olduğunu tüm netliğiyle gösterir bize. Düşmanlarımız, emperyalizm ve işbirlikçi oligarşidir. Stratejimiz, “anti-emperyalist, anti-oligarşik” devrimdir. 20. Yüzyılın sonunda, emperyalizmin “tek kutuplu dünya” dayatmasıyla solda hayat bulan emperyalizm ve demokrasi konusundaki çarpık anlayışlar, bu devrimci stratejinin doğruluğunu ve önemini kat be kat artırmıştır. Bugün, solun çeşitli kesimlerinde, “emperyalizmin değiştiği” teorileri revaçtadır ve bu kesimler, bağımsızlığı gündemlerinden çıkarmışlardır. Hatta solun bir kesimi, emperyalizmin halklara özgürlük götürdüğü yalanına ortak oldu. Emperyalizme bağımlı bir ülkede, emperyalizmin müdahalesiyle “demokrasi”nin kurulabileceği gibi, dünya ve ülkemiz gerçekliğine, Marksizm-Leninizm’e aykırı teorileri savunmaya başladılar.
İşin özü ise emperyalizmi karşılarına almaktan korkanların, emperyalizmin yenilmezliğine inananların sağa savrulup kendilerini inkar etmeleridir. Dünyada esen, teslimiyet, uzlaşı, ideolojik inkar rüzgarlarına katılmış olmalarıdır.
Sol, düşünme yetisini dumura uğratan, körelten, ‘küreselleşme’nin, yani emperyalizmin karşısında durulamayacağı anlayışından kurtulamadığı müddetçe özgürlük diye emperyalizmin “özgürlük”ünü savunmaya devam edecektir.
“Direnmeyen çürür, savaşmayan ölür” dedik. Bugün sol çürümüş ve yüzünü düzene dönmüştür. Politik olarak; politikasızlıklarıyla, Kürt milliyetçilerine yedeklenerek yaşayan ölü haline gelmişlerdir!
“ÖLÜ”YÜ DİRİLTEMEZSİNİZ!
Bugün PKK, TKP/ML, THKP-C/MLSPB, MKP, TKEP-LENİNİST, TİKB, DKP, Devrimci Karargah ve MLKP’nin içinde yer aldığı 9 örgüt ‘Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ adı altında bir birlik oluşturdular. Hemen şimdiden belirtelim; bu birlik ÖLÜ doğmuş bir birliktir. Ölüyü diriltmezsiniz. Ölü dirilmez. Devrim iddiası olmayanlar, Halkların Birleşik Devrimci Hareketi’ni kuramaz…
Bu birliğin de, bundan önce kurulanlardan hiçbir farkı olmayacaktır. Koca koca laflar edilerek birlik ilanları yapılır; fakat bu “birlikler” ne iş yapar, neyin mücadelesini verir kimse buna tanık olmamıştır. Kürt milliyetçi hareket, birlik olduğu solu, kullanabildiği kadar kullanır ve işi bitince bir köşeye atar… Bugün Kürt milliyetçi hareket, adı var kendi yok, bir çoğu çoktan tükenmiş örgütleri yedeğine alarak oligarşiye karşı uzlaşmanın bir aracı olarak, TEHDİT amaçlı kullanmaktadır.
İdeolojik, politik olarak çoktan bitmiş örgütler de, Kürt milliyetçi hareketin kuyruğuna takılarak ÖLÜ’yü diriltmeye çalışıyorlar… Bu mümkün değildir. Oportünizm Büyük Ölüm Orucu direnişinde direnmeyerek tüm dinamiklerini yitirmiştir. Onun için Halkların Birleşik Devrimci Hareketi gibi birliklerle, Kürt milliyetçi hareketin kuyruğuna katılarak ölüyü diriltemezsiniz.
“… VARSIN BÜTÜN OKLAR ÜSTÜMÜZE YAĞSIN, BİZLER DOĞRU
GÖRDÜĞÜMÜZ YOLDA SONUNA KADAR YÜRÜYECEĞİZ!
Bu yolda çeşitli suçlamalara, haksız kötülemelere, iftiralara, küfürlere hatta provokasyonlara hedef olacağız. Dünyanın herhangi bir ülkesinde oportünizm tarafından bu çeşit suçlamalara hedef olmamış bir Marksist – Leninist hareket gösterilebilir mi? Ve yine gösterilebilir mi ki, bu çeşit suçlamalarla oportünizmin Marksist – Leninist hareketin üstesinden geldiği?
Hayır, hayır arkadaşlar, dünyanın her yerinde Marksist hareket oportünizmin suçlamalarına, hatta iftiralarına ve provokasyonlarına rağmen, emperyalizm ve hakim sınıfların insanlık dışı bütün zor ve baskılarına rağmen, giderek güçlenmiş, çelikleşmiş ve zafer kazanmıştır!” M. Çayan.
İşte bu zafer için, bir savaş örgütü şarttır.
Devrimci örgüt, halkın devrimci bilincidir. Halkın umududur.
“Bize Ölüm Yok“ diyen yüreğidir. Kavgada bükülmeyen bileğidir.
Marksist – Leninist örgüte sahip olmayan bir halk, emperyalizm ve oligarşiye karşı zafer kazanamaz. Direnip savaşamaz. Düşmanlarını yenemez. İktidarı alamaz.
Umudun, halkta olduğunu gösteren ve bu doğrultuda, “Kurtuluşa Kadar Savaş” için halkı örgütleyen işte bu Marksist –Leninst örgüttür. Anadolu İhtilali’nin bu örgütü ise, halkın umudu Parti – Cephe’dir.
BİZ “KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!” DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ.
“Mahir, Hüseyin, Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı Mahir, Hüseyin, Ulaş önderliğinde oluşturulan ve pratiğe geçirilen Türkiye devrim stratejisinin en özlü ifadesidir. Bu pratik Kızıldere direnişi ile geleceği aydınlatan, devrim yolunda gelenekler yaratan meşaleye dönüşmüştür. Meşale Parti-Cephe savaşçılarının ellerinde geleceğe taşınmaktadır.
“Kurtuluşa Kadar Savaş!” şiarı, Türkiye halklarının emperyalizme bağımlılıktan ve oligarşinin iktidarından kurtuluşu için tek yolun devrim olduğunu anlatır.
“Kurtuluşa Kadar Savaş!” şiarı, emperyalizme bağımlı ve faşizmle yönetilen bir ülkede, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin birbirinden koparılamaz olduğunu gösterir. Bağımsızlığı ve demokrasiyi kazanmanın yolu, “anti-emperyalist, anti-oligarşik” devrimden geçmektedir.
Bu gerçek bu günde değişmemiştir.
“Kurtuluşa Kadar Savaş!” şiarı, sosyalizm hedeflidir.
“Kurtuluşa Kadar Savaş!” şiarı, halkın kurtuluşu için cüret, fedakarlık ve kararlılıktır.
Mahir Çayan’ın “devrim için savaşmayana sosyalist denmez” sözü bu anlamda bir kılavuzdur bizim için. Devrim için savaşmayanlar, bu yolun dışına düşmüşlerdir ve ağızlarından hala devrim kelimesi çıkıyorsa, bu sadece riyakarlıktır.
“Kurtuluşa Kadar Savaş!” şiarının Kızıldere’de yanan meşalesi, feda ruhu, cüret ve kararlılık, 46 yıldır yeni gelenekler yaratıp büyümüştür. 12 Temmuz’da Niyaziler, 17 Nisan’da Sabolar, Sinanlar, ‘96 Ölüm Orucu, Gölgeli Dağları, Erganiler, Balkıca’larda ve tecrite karşı Büyük Direniş şehitleri ile, Berna, Çiğdem, Şafak, Bahtiyar ve Onurlarla, Kızıldere direnişidir.
“Kurtuluşa Kadar Savaş!” şiarı, zafere giden yoldur!
Dünya halklarının büyük zaferleri, “Ya özgür vatan, ya ölüm!”, “Ya zafer, ya ölüm!” şiarlarıyla savaşılarak kazanılmıştır.
“Kurtuluşa Kadar Savaş!” şiarı devrim yolunda ısrardır.
Bugün, oligarşi emperyalizme karşı savaşı “terör”, “marjinal sol, çapulculuk, vandalizm” diye ifade ederken, solun bir kısmı da feda ruhuyla savaşımı “intihar”, ödenen bedelleri ise “yenilgi” olarak görüyor. 30 Mart, 17 Nisan, 12 Temmuz, Ulucanlar katliamı, 19 Aralık ve Büyük Direniş destanları asla yenilgi olmayıp On’ların yolunda yürüyenlere güç katan zaferler olmuştur.
Halkımızın anti-emperyalist, anti-Amerikancı damarının, Mahir, Hüseyin, Ulaşlar’dan bugüne, yok edilememesi her şeyden önce halkımızın ve halkla bütünleşen devrimci ideolojimizin maddi hali olan Cephe’mizin zaferidir.
Kızıldere’den bugüne sayısız Kızıldereler yaratılmıştır. 46 yıldır Kızıldere’nin feda ruhuyla savaşıyoruz. İdeolojisi, stratejisi ve örgütsel varlığıyla, 46 yıldır THKP-C’nin netleştirdiği Türkiye Devriminin Yolu’nda yürümeye devam ediyoruz.
Emperyalistler ve işbirlikçileri nice saldırı, katliam ve tecrite rağmen Mahir’in yolunda yürüyüşümüzü engelleyemediler. Bedellerle ve zaferlerle gelenekler yaratan devrim yürüyüşü, ne emperyalizmin ve oligarşinin saldırısı ile ne de solun yarattığı tahribatlar, ideolojik saldırılar ile engellenemez.
MİLLİYETÇİLİK ÇIKMAZI, BAĞIMSIZLIK DEĞİL
ANCAK UZLAŞMAYI GETİRDİ!
İdeolojik bunalımı yaratan nedenlerin başında milliyetçilik gelir. Milliyetçilik sorun çözmez. Sorun yaratır, böler, güçsüzleştirir. Milliyetçiliğin önünü açan emperyalizmdir. Emperyalizm, 1990’larda, yeni dünya düzenini kurma sürecinde, silahlı mücadele veren örgütleri, sınıfsal zeminden ayırmak ve güçsüz düşürmek için milliyetçi, İslamcı düşüncelerin önünü açmıştır.
Bugün, Kürt halkının kurtuluşunu “yeni dünya düzeni” içerisinde görmeleri ve emperyalizmle anlaşmaları, bir kısmının ise henüz bu boyutta emperyalizmle uzlaşmamasına rağmen, emperyalizme dokunmadan, anti-emperyalist olunmadan, emperyalizmin çizdiği sınırların dışına çıkılmadan manevra yapmaya çalışmaları, Kürt milliyetçi hareketlerinin stratejik olarak tıkanması sonucunu doğurmuştur. Halk kitleleri, bu milliyetçi örgütlerin kendilerine yaşattıkları acı deneylerle kurtuluşun böylesi bir anlayışla mümkün olmadığını göreceklerdir.
Milliyetçilik emperyalizmin yeşil ışık yakmasıyla hızla yükselmiştir. Bu milliyetçiliğin gerçek yüzü ortaya çıktığında düşüşü de bu denli hızlı olacaktır. Bu düşüşten, ulusallığı olan ama milliyetçi olmayan, emperyalizme tavır alan, anti-emperyalist olunmadan ulusal kurtuluşun olamayacağını gören devrimci hareketler yararlanacak ve gelişecektir. Süreç düşüş noktasından yükselişe doğru hızla evrilmektedir.
Emperyalist-kapitalist üretim ilişkilerinde, emperyalistlerin kendi aralarındaki ilişkilerinde ve emperyalizmin yeni-sömürgecilik ilişkilerinde nitel bir değişme olmamıştır, sadece, yeni sömürgecilik ilişkilerinin daha da sistemleşip, emperyalistler arası ilişkilerin ve çelişkilerin uluslararası tekeller aracılığıyla gelişmesi artarak sürmektedir.
İşte bu yeni sömürgecilik ilişkilerde Kürt milliyetçileri Kürt halkının geleceğini; Amerika ve Avrupa emperyalistlerine bağlamıştır. Bu anlayış, Kürt milliyetçilerini, uzlaşma için Kürt halkını katleden, Kürdistan’ı kan gölüne çeviren faşist iktidarla aynı masaya oturacak kadar, bu iktidarı besleyen tekellerin örgütü ve temsilcisi TÜSİAD’la el sıkışacak kadar tutarsızlığa ve teslimiyeti götürmüştür.
Kürt milliyetçi hareket, ister silahlı, ister silahsız ne eylemi yaparsa yapsın STRATEJİK HEDEFLERİ OLİGARŞİ İLE UZLAŞMAKTIR. YAPTIKLARI HER EYLEM OLİGARŞİYİ UZLAŞMA MASASINA OTURTMAK İÇİNDİR!
Silahlı mücadeleyi, uzlaşmanın, masayı oturtmanın bir aracı olarak kullanmaktadır. Bugün bu yüzden tonlarca bombaları da, yüzlerce gerillası da, oligarşiye, onun iktidarı AKP’ye karşı bir yaptırım gücü olmaktan öte, faşizmin saldırılarını meşrulaştırmasını sağlamıştır.
Kürt milliyetçilerinin ve solun ideolojik bunalımları, öz gücüne güvensizlikleri, yanlış politik çizgileri, onları, çözümsüz, tıkanmış, yanlış politika üreten bir güç haline getirmiştir. Emperyalizm, Kürt milliyetçi harekete tonlarca silah yardımı yaparak daha fazla kendi denetimi altına almıştır.
Bugün emperyalizm eliyle silahlı mücadele çarpıtılıyor, etkisizleştiriliyor. Halkın taleplerine cevap vermekten uzak, karmaşa yaratan, hedefsiz yıkıcı bir güce dönüştürülüyor.
Silahlı mücadelenin meşruluğu Kürt milliyetçileri eliyle öldürülüyor. Tonlarca bomba, topyekun yıkılmış binalar, toptancı hedef anlayışı, Ortadoğu’da hakim olan bir anlayışın ülkemize taşınmış halidir.
NE EMPERYALİZM, NE DE ONA KARŞI
MÜCADELE YÖNTEMLERİ DEĞİŞMEMİŞTİR!
SİLAHLI MÜCADELENİN ZORUNLULUĞU ORTADAN KALKMAMIŞ,
TAM TERSİNE DAHA DA ZORUNLU VE ACİL HALE GELMİŞTİR
Emperyalistler dünya halklarının düşmanıdır. Emperyalistlere sırtını dayayarak bir halkın kurtuluşu sağlanamaz.
Emperyalizmle işbirliğinin “devrim” diye anıldığı ideolojik keşmekeşte, 46 yıllık bir birikim ve ideolojik gücümüzle, tüm dünya halklarına ideolojik olarak önderlik yapıyoruz.
İdeolojik netliğimiz ve siyasal kararlılığımız, kuşatma altında etkili bir silaha dönüşmüştür.
Tek başına kalarak “çoğalıyoruz”.
Cüret ve ideolojik netliğimizle, tarihimize yeni değereler yeni gelenekler katıyoruz.
Her zaman düzen dışıyız.
Türkiye halkları silahlı mücadele geleneğine yabancı değildir. Politik sonuçlar yaratan silahlı propagandanın gücünü şu yada bu ölçüde yaşamıştır. PASS çizgisi THKP-C den sonra DHKP-C’de somutlanmıştır.
Silahlı eylemin politik muhtevasının halk üzerinde yarattığı etki somuttur. Emperyalistler ve işbirlikçileri bunu yakından bilirler. Tarihimizden bilirler. Mahirlerin ustalığında somutlanan silahlı eylem pratiğinden bilirler. Bu çizginin ve geleneğin üzerine Kürt milliyetçileri eliyle karartılmaya çalışan yeni bir anlayış “silahlı mücadele” adı altında yerleştirilmeye çalışılıyor.
İzin vermeyeceğiz!
Milliyetçilik çıkmazı Duran Kalkan’a özyönetim uygulamaları için “hata yaptık” dedirtiyor. Bu hata değildir. Uzlaşma ve teslimiyettir. Hata ve tercih farklı şeylerdir.
Hata kendi içinde olumluluğa dönüşebilecek bir çelişkidir.
Devrime hizmet edecek hale getirilebilir. İdeolojik tercih ise hata değildir.
Türkiye Halkları Böyle Bir “Hata” Yaptığımızı Göremeyecek!
DEVRİM YOLUNDAN DÖNMEYECEĞİZ!
“HATA YAPTIK” DEDİĞİMİZİ DUYMAYACAKSINIZ…
EKSİK YAPMIŞ OLABİLİRİZ, AZ YAPMIŞ OLABİLİRİZ AMA ASLA HATA YAPMADIK!
TÜM KADROLARIMIZA, TARAFTARLARIMIZA SESLENİYORUZ, HATA YAPTIK DEDİĞİMİZİ DUYARSANIZ ALNIMIZIN ORTASINDAN VURUN!
Parti Cephe’nin her yöneticisi, örgütsel bütünlüğümüzün korumanın, stratejik hedeflerimizden sapmamanın, manevi değerlerimizi sahiplenmenin sigortasıdır.
Bütün çabamız, bütün faaliyetlerimiz, çalışma tarzımızın esasları, bütün alan ve bölgelerin, birimlerin, tek tek kadroların, özel görev ünitelerinin programları stratejik hedefe kilitlenmek zorundadır.
Yönetici, kendini, stratejik hedeflerimizin, plan ve programlarımızın uygulanmasının “sigortası” olarak görmelidir. Stratejik hedeften kopanlar, ideolojik olarak savrulanlar emperyalizmin denetimine girmekten kurtulamazlar.
AĞZIMIZDAN ASLA TESLİMİYET SÖZLERİ DUYAMAYACAKSINIZ!
İKİ SINIF VAR… İKİ DÜNYA… İKİ İDEOLOJİ…
SINIFIMIZI DA, DÜŞMANIMIZI DA, YOLUMUZU DA BİLİYORUZ…
KIZILDERE’NİN YOLUNDAN SAPMAYACAĞIZ!
Bir kez daha diyoruz ki;
Emperyalizmle, Faşizmle asla uzlaşmayacağız. Herkes silah bırakıp teslim olsa da, tek bir Cepheli kalana kadar teslim olmayacağız!
Herkes sussa da susmayacağız!
Biz, M-L Sandalyemizde oturmaya, kafamızın üstünde kendi başımızı taşımaya devam edeceğiz.
Biz kendi rotamızda yürümeye ve kafamızın üstünde kendi başımızı taşımaya devam ediyoruz.
Biz dünyanın en inatçı savaşçılarıyız!
Onlarla, Yüzlerle katledebilirsiniz ancak silahlanmaktan, savaşı sürdürmekten vazgeçmeyeceğiz!
Vura öle, düşe kalka, yene yenile bu savaşı biz kazanacağız!
Mahir’den Dayı’ya ideolojik, politik, örgütsel bağımsızlığın onurunu taşıyoruz.
Kendimize güveniyoruz…
İdeolojimize güveniyoruz…
Mahir’den Dayı’ya uzanan 46 yıllık tarihimize güveniyoruz.
46 yıldır yarattığımız geleneklere güveniyoruz.
Bu güven halka güvendir… Bu güven yoldaşlarımıza güvendir…
DEVRİM; HALKIN EVİDİR…
CEPHE; halkın kurtuluşu, umudu, geleceği ve insana yakışan tüm değerleri kuşanabileceği okuludur.
Halkımızın hayatı bu ikisi ile birleştikçe ortaya devasa bir güç çıkacaktır. İşte o zaman halkımız kendisinden çalınanları geri almak üzere harekete geçecektir. Emperyalistlerin korkulu rüyası budur.
Hedefimiz daha çok kitle, daha çok silah, daha çok savaşçı…
Savaşı halklaştıracağız. Halkı savaştıracağız.
Savaşmak için verilen karar sınır tanımaz.
Biz siyasi cüretimizle yolumuzu açıyoruz.
46 yıllık tarihimizin belli dönemeçleri vardır ki, bu dönemeçlerde gösterilen siyasi cüret, politik tavır, geleceğin belirleyicisi olmuştur. Devrim mücadelesi bu süreçlerde alınan tavrın üzerinde şekillenmiştir.
Birincisi;
Mahir Çayanların yarattığı tarihtir. Bu tarihi yıkmak, yok saymak, unutturmak mümkün değildir.
Zorlu bir ideolojik savaş…
Parlamentarizmden kopuş ve MDD’cilik;
MDD için ilk saflaşma, Perinçek grubundan kopuş…
MDD içinde Mihri Belli ile yolların ayrılması…
Küpeli-Aktolga ihanetine tavır…
Kuşatmalar, şehitlikler, tutsaklıklar, firarlar ve savaşı örgütlemek…
Sık sık karşılarına çıkan yol ayrımları ve her yol ayrımında ihtilalci olan tarafta yer almak; “İhtilalci olanda ısrar”…
Mahir her yol ayrımındaki tereddütsüzlüğüyle, devrimi ve iktidarı esas alan bakış açısıyla, tüm bu süreçlerdeki ustalığıyla adım adım önderlik misyonunu büyütmüştür.
“İhtilalci olanda ısrar”; her yol ayrımında devrimci olan yolun seçimi; geri ve “düzen içi” olanla uzlaşmamak; iç yada dış düşmanla asla “barış içinde bir arada yaşamayı” tercih etmemek Parti-Cephe’yi var etmiştir.
Her çatışmanın devrimci olandan yana çözülmesi; bu çatışma zemininin düzene alternatif olanı ortaya çıkarması; düzenden tam bir kopuş….
İşte bu tüm süreci ifade eden tek bir kavram vardır: SİYASİ CÜRET…
İkincisi;
1978 yılının başları… Devrimci Yol’dan ayrılınmıştır. Devrimci Sol, yeni bir siyasi hareket olarak ülke çapında örgütlenme göreviyle karşı karşıyadır. Aynı süreçte sıkıyönetim ilan edilmiş, her yerde tasfiyecilerin saldırıları ve engellemeleriyle karşı karşıya kalınmış ve hareketi örgütleyecek olan kadroların çoğu deşifre olmuştur. Durumdan umutsuzluğa düşenler ya da en azından karamsar olanlar vardır.
Devrimci Sol önderi Dursun Karataş’ın bütün bunlara cevabı son derece sadedir: “Elimizdeki malzeme budur. Ne yapacaksak bu malzemeyle yapacağız”
Bazen sayımız az olabilir; sınırlı olanaklarımız veya gücümüz vardır. Ya da siyasi anlamda yalnız da bırakılmış olabiliriz. Bir direnişte ya da kuşatmada yalnız başına kalmanın, savaşmanın zorluklarıyla karşı karşıyayızdır. Bu durumda dahi siyasal hedeflerimizden vazgeçtiğimiz görülmemiştir.
Elbette elimizdeki gücü bilerek program çıkarırız. Ama belli bir dönemdeki gücümüzün sınırlılığı ya da tek başımıza kalmak bizim siyasi hedeflerimizi küçültmemize yol açmamıştır. Bu siyasi cürettir…
Ki devrim ve sosyalizm düşüncesine en çok saldırının olduğu bugünün dünyasında en büyük güç kaynağımız siyasi cüretimizdir.
Siyasi cüretimizle yol yapıyoruz. Düzen dışı bir yolda ilerliyoruz.
Mahir Çayan’dan Alişan Şanlı’ya, Alişan’dan Çiğdem ve Berna’ya süregiden bu kesintisizlik karşısında, Amerikan uşakları “bir sizi yola getiremedik” diyorlar. Getiremezler de, kavganın Mahirleri’ini, bu toprağın Şafaklar’ını, Bahtiyarlar’ını, bu ülkenin Elif, Çiğdem, Berna gibi savaşçı kadınlarını yollarından döndüremezler.
Üçüncüsü;
12 Eylül hapishaneler sürecidir… Oligarşi, 12 Eylül’den önce “yüzbinleri yürütmekle” övünen hareketleri hapishanelerde bitirmiştir. Direnmeyeler 12 Eylül zindanlarında yok olmuşlardır. Önderimiz Dursun Karataş’ın da içinde yer aldığı 84 Ölüm Orucu direnişiyle 12 Eylül teslimiyetine set olunmuştur. Tıpkı Kızıldere gibi Türkiye devrim tarihine Anadolu topraklarından devrimin tasfiye edilemeyeceği bir direniş geleneği bırakılmıştır.
Bütün dünyada karşı devrim fırtınaları eserken, koca koca sosyalist devletler çökerken 1990 Atılımı 84 Ölüm Orucu direnişinin üzerinde yükselmiştir.
Dördüncüsü;
2000-2007 Büyük Direniş; Emperyalizm ve işbirlikçi oligarşi F Tipi tecrit saldırıları ile esas olarak fiziki imhadan çok beyinlerin teslim alınmasını, imhasını içeriyordu. Direnmekten başka yol yoktu. Ya teslim olacaktır, ya ölecektik. Oportünizm birinci yolu seçti. Biz 122 kez öldük. Bizim her ölüşümüzde oportünizm “kaymak tabakayı koruma” adına çürüdü. Tek başımıza bütün dünyaya meydan okuduk. Bugün dünya halklarının baş düşmanı Amerika “7 yıl direniş mi olur!” diyerek yenilgilerini itiraf ediyor. 7 yıl değil, devrime kadar bizim teslim olduğumuzu göremeyecekler.
Beşincisi;
Beynimiz sapa sağlam… Yine tek başımızayız. Ama yalnız değiliz. Bütün dünya halklarının umudunu taşıyoruz.
40-50 yıldır emperyalizme ve işbirlikçi iktidarlara karşı ulusal, sosyal kurtuluş mücadelesi veren örgütler uzlaşma masalarında halkların kaderlerini pazarlamaktalar. Silahları teslim etmenin yollarını arıyorlar.
Emperyalizmle işbirliğine girmek, emperyalizmin kara gücü olmak “devrim” diye savunulmaktadır. Emperyalistler dünyanın hiçbir yerinde halkların kurtuluşunu sağlamamıştır. Dünyayı kan gölüne çevirenler emperyalistlerdir.
Bugün başta Ortadoğu olmak üzere bütün dünyadaki gelişmeler göstermektedir ki, halkların devrimden, sosyalizmden başka kurtuluş yolu yoktur. Halkları kurtuluşa götürecek, devrimin tek yolu silahlı mücadeledir.
Herkes emperyalizmle, işbirlikçi iktidarlarla uzlaşma yoluna girseler de, tek başımıza da olsak, biz silahlarımıza sıkı sıkıya sarılmaya devam ediyoruz. Dünya halkları için ideolojik, politik umut olmaya, umudu büyütmeye devam ediyoruz.
46 YILLIK TARİHİMİZ KENDİ YOLUMUZU KENDİMİZİN YAPTIĞI BİR TARİHTİR
KIZILDERE, EMPERYALİST İŞGAL ALTINDA FAŞİZMLE YÖNETİLEN BİR ÜLKEDE DEVRİMCİLİĞİN TANIMIDIR
“MAHİR HÜSEYİN ULAŞ KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!”, TÜRKİYE DEVRİM STRATEJİSİNİN EN ÖZLÜ İFADESİDİR.
30 Mart 1972 tarihi, bir milattır. Kurtuluşun yolu, Kızıldere’de açık, kesin bir manifestoya dönüştürülmüştür. Kızıldere, bir kahramanlık destanının adıdır. Anadolu’nun kurtuluşu uğruna yazılmış bir destandır. Bu destandan çok korktu egemen sınıflar. Kızıldere adı, Mahir adı, oligarşinin “sakıncalılar” listesine girdi. Bu direnişi tarihten silemezlerdi. Yapabilecekleri tek şey, UNUTTURMAK’tı. UNUTTURAMADILAR! Binlerce çocuğa Mahir adı verildi Anadolu’da. On binler, yüzbinler, “Kızıldere Manifestosu Yolunda İleri”, “Yolumuz Çayanların Yoludur” sloganlarıyla geçtiler meydanları.
Kurtuluşa kadar savaş sloganı emperyalizme bağımlılıktan kurtuluş için tek yolun devrim olduğunu anlatır. Kızıldere’nin ardından THKP-C’yi sahiplenen kadro ve sempatizanlar revizyonist reformist gelenekten kopuşu TEK YOL DEVRİM sloganı ile ifade ettiler.
Ve “KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!”, “TEK YOL DEVRİM!” sloganları, “MAHİRDEN DAYIYA SÜRÜYOR BU KAVGA!” sloganı ile sürdü.
Kızıldere dünden bu güne Anadolu’da akan devrim ırmağının dönüm noktasıdır. Halklarımızın isyan geleneğine, kültür ve ahlakına, ağıtına ve türküsüne biz sahip çıktık. Tüm bu değerleri yeni destanlarla bezeyerek Anadolu ihtilalinin öncüsü olduk.
KIZILDERE’DEN ÇAĞLAYAN’A YÜRÜYORUZ İKTİDARA.
MAHİR’DEN DAYI’YA UMUT 46 YAŞINDA.
KIZILDERE ÇAĞLIYOR ELİF, ŞAFAK, BAHTİYAR ÇOĞALIYOR
EMPERYALİZME VE OLİGARŞİYE KARŞI KURTULUŞ SAVAŞINDA ŞEHİT DÜŞENLERİ SELAMLIYORUZ!
ŞEHİRDE KIRDA ŞEHİTLERİMİZİ ANIYOR PARTİNİN KURULUŞUNU KUTLUYORUZ
46 yıllık tarihimizin hemen her aşaması üzerinde durulması ve incelenmesi gereken zenginliğe sahiptir. Bu tarihte, hiçbir devrimde görülmeyen, hiçbir teorik kalıba, hiçbir şablona, sığdırılamayacak evrensel boyutta ahlaki-manevi değerler ve özgünlükler vardır. Mücadeleyi bu onurlu tarihimiz ve değerlerimiz üzerinde geliştirip büyüteceğiz.
Parti Cephe’nin ilklerle dolu bu tarihi eğitici ve öğreticidir. Bu tarih, özveri ve cesaretle kendi yolumuzu kendimizin yaptığı bir tarihtir. Bu tarih, 46 yıldır ülkemizin direnen, militan damarıdır. Tüm baskı, kuşatma ve yok etme saldırılarına rağmen, sınıflar mücadelesinde yok edilemeyen bir güç oluşumuz bundandır. Dayı’nın önderliğinde engelleri aşa aşa, barikatları yıka yıka her dönem yolumuzu kendimiz yaptık. Bundan dolayıdır ki; Kızıldere’den bu yana, gelenekleri, mücadele çizgisi ve silahlı-silahsız eylemleriyle devrim iddiasını temsil eden, halkta umut, iktidarlarda korku yaratan, Türkiye devriminin önünü açan Parti Cephe’dir.
Parti Cephe, Ülkemiz Devrim Tarihinde İlklerin,
Büyük Geleneklerin Ve Değerlerin Yaratıcısıdır.
Zorlu Dönemlerin Yol Açıcısıdır.
Parti Cephe, Türkiye devrim tarihine en büyük direnişleri ve kahramanlıkları armağan etmiştir. Olmaz denileni olur kılmıştır. Cüret ve feda kültürü denildiğinde, baş eğmeme ve direniş denildiğinde, anti-emperyalistlik denildiğinde dostun da düşmanın da aklına tereddütsüz Parti-Cephe gelir. Çünkü düşmana teslim olmama, çatışma, direnme Parti Cephe geleneğidir. Bu gelenekler Kızıldere’den bu yana süreklileşerek Devrimci Hareketin çizgisi haline gelmiştir. Parti Cephe bu geleneklerle anılır olmuştur. Bunun için büyük bir gururla “Tarihimiz geleceğimizin güvencesidir” diyoruz.
Zaferi, Her Biri Can Bedeli Yaratılmış
Geleneklerimizle Kazanacağız
Türkiye ve dünya devrim tarihinde sayısız ilklerin sahibi olmak, gelenekler yaratmak, direniş ve kahramanlık destanları yazmak, sabrın da atılımın da, silahlı eylemin de, demokratik mücadelenin de en görkemli, en militan örneklerinin yaratıcısı olmak tesadüfi değildir. Bu değer ve geleneklerin kahramanlıklara dönüşmesi kendiliğinden olmadı elbette.
Bu geleneklerin yaratılmasının tarihsel, siyasal, kültürel nedenleri vardır. Bunlar devrim ve sosyalizm iddiamızın, cüretimizin ifadesidir. İdeolojik-politik çizgimizin doğruluğu ve gücüdür. Bu geleneklerin her anında bedeller, şehitlikler, tutsaklıklar vardır. Büyük acılar, sevinçler, yenilgi ve zaferler vardır. Bu geleneklerin kaynağında, halk ve vatan sevgisi, iktidar hedefi vardır. Bu güçle, uzlaşmaz çizgimiz bir alternatif olarak tüm berraklığıyla halklarımızın umududur.
Sınıf mücadelesinin evrensel gerçeğidir;
KENDİ YOLUNU YAPMAYANLAR, DÜŞMANIN AÇTIĞI YOLDAN
YÜRÜMEK ZORUNDA KALIRLAR
PARTİ CEPHE, DEVRİM TARİHİNİN KÖŞE TAŞLARI OLAN
GELENEKLERİNİN YARATICISIDIR…
Gelenek, sınıflar mücadelesinde geliştirilen eylem ve mücadele biçimleridir, siyasi tavır alıştır. Bu tarih, faşizme ve emperyalizme boyun eğmeyenlerin yarattığı geleneklerle doludur. Bu nedenle Türkiye solunda gelenek sözü Parti Cephe ile anılır.
İktidarı hedefleyen bütün örgüt ve partilerin görevi, halkların devrim mücadelesini ileriye taşımanın yol-yöntem ve araçlarını yaratmaktır. Hayatın her alanında, her türlü bedeli göze alarak, Türkiye devrim tarihinin köşe taşları olan pek çok gelenek, değer yaratarak bu görev ve sorumluluğu yerine getirdik.
Her yer karanlık ama asla umutsuz değiliz. Bu karanlıkta; Ustaların dediği gibi; Ya kendimiz yanıp aydınlatacağız yolumuzu, ya da karanlıkta yürümeyi öğreneceğiz. Biz çok yandık, yedi sene yandık, devrime meşale olduk. Şimdi karanlıkta yürümeyi öğreneceğiz. Savaşın ve zaferin yollarını ezberleyeceğiz. Hiçbir güç devrim yürüyüşümüz durduramayacak. Tarihimizden aldığımız güçle daha büyük kahramanlıklara imza atacağız.
KAVGAYI ŞEHİRLERDEN KIRLARA,
YOKSUL MAHALLELERDEN DAĞLARA, TÜM ANADOLU’YA,
ANADOLU’NUN HER KARIŞ TOPRAĞINA YAYACAĞIZ!
Halkın iktidarını istiyoruz, bunun için halk savaşı veriyoruz bu halkın en soylu onurlu evlatları olarak. Halk iktidarını istiyorsak, halk savaşı veriyorsak tabii bunun halkla olacağını biliyoruz.
Bugün zaferi getirecek tek güç, devrimi sağlayacak tek güç halkı örgütlemektir.
Halkı örgütlemek ve silahlandırmaktır.
Bugün halkı örgütlemenin yolu meclisler, halka yönetmeyi öğretmenin yolu ise halk okullarıdır.
Bugün, halk okullarından kadroları yetiştireceğimiz parti okullarına kadar devrimi yapacak kadrolar yetiştirmek, yetkinleştirmek devrimin teminatıdır.
Mahallelerdeki halk çocukları milisler, bugün mahallerinden düşmanı atarken, mahallelerinde düşmanı barındırmazken yarın inlerinde onların boğazlarını kesecek olan güçtür.
Faşizm bunu biliyor. Eğitim sistemini bunun üzerine kuruyor, gerici-faşist eğitimle kendine uygun köleler, katiller yetiştirmeye çalışıyor.
Faşizm bunu biliyor. Bu yüzden uyuşturucu, fuhuş, kumarla yoksul mahalleleri bizzat devlet kendi denetiminde, polis gözetiminde yozlaştırmaya çalışıyor.
Faşizm bunu biliyor. Bu yüzden yürüme hakkını bile elinden alıyor, sürekli baskı ve sömürüyle yoksulluğu sırtında yük ediyor, baskıyı da başında keskin kılıç. Kaldırdıkça vuruyor; kaçırıyor, gözaltına alıyor, tutukluyor, ölümle tehdit ediyor.
Faşizm bunu biliyor. Bu yüzden eğitimiyle şekillendiremediği, yozlaştırmayla kirletemediği beyinleri ve yürekleri öldürerek yok etmeye çalışıyor.
AMA NE YAPSA DA BAŞARAMIYOR. HALKIN ÇOCUKLARINI BİTİREMİYOR. ÇÜNKÜ ONLAR “BİR VURDUKÇA BİN DOĞUYOR” HALKIN ÇOCUKLARI
Hem de dünden daha öfkeli, hem de dünden daha bilinçli bir şekilde.
Halkı katletmekten vazgeçin! yoksa halkın adaletinin namluları eninde sonunda gelip sizi de vuracaktır! Halkın adaleti akıtılan her damla kanın hesabını misliyle sizden soracaktır.
Kürt Milliyetçilerine ve Sola ÇAĞRIMIZDIR!
Vazgeçin! Emperyalizm ve oligarşiden icazet dilenmekten, vicdan beklemekten vazgeçin. Burjuvaziye değil; yüzünüzü halka, yüzünüzü CEPHE’ye… Marksizm- Leninizm’e dönün!
Çözüm açıktır; düzene değil halka ve halkın temsilcileri devrimcilere, CEPHE’ye yüzünüzü dönün!
Burjuva ideolojisine değil, devrimci ideolojiye yüzünüzü dönün!
Direnişte, emperyalizme ve faşizme karşı savaşta yerinizi alın!
Milliyetçilik çıkmazdır, başka yere değil kendi tarihinize bile bakarsanız bunu göreceksinizdir.
Vazgeçin! İşçi- memur tüm emekçilere yönelik oligarşinin sömürüsüne ortak olmayın. Sendika ağalığına, işçi düşmanlığına, devrimci düşmanlığına son verin. Reformizmin- oportünizmin ideolojik hegemonyasına sendikalarda son verin.
Vazgeçin! İdeolojik bunalımdan çıkmanın tek yolu, yüzünüzü halkımıza, ayaklarınızı ülke topraklarına basmaktır. Marksizm ve Leninizm’den ne olursa olsun şaşmayın. Sınıf bilinciyle hareket edin… Patronlarla el sıkışmak sizi sadece bitişe götürüyor, götürdü… Kürt milliyetçilerinin politikasına yedeklenmekten vazgeçin.
Direnmeyen çürür dedik çürüdünüz.. Temizlenmek için direnin, Cephe düşmanlığından vazgeçin!
Anadolu Halkları Da, Düşman Da Bizi Bekliyor!
Düşman Korkusundan, Halkımız İse Güzel Günlere Özleminden…
Ekmek Ve Adaletin Olduğu Bir Ülke İçin…
Düşmanın korkularını büyütmeye, halkımıza ise umut taşımaya devam edeceğiz.
Anadolu’nun tüm dağlarında, şehirlerin tüm sokaklarında Cepheliler’le karşılaşacaksınız.
Halkımız, Cephe’ye katılın savaşı büyütün!
Vura öle, öle vura savaşı savaşın içinde savaşarak öğrendik, öğreniyoruz. Savaşı savaşarak öğrenmeye, büyütmeye devam edeceğiz.
Son teknoloji silahlarımız yok, ordularımız yok.
Savaşı kazanan silahların, orduların gücü değil, ideolojinin gücüdür!
Silahların miadının dolduğunu ilan edenlerin bir kez daha yanıldıklarını kanıtladık. Kanıtlamaya devam edeceğiz.
Bunu kanıtlamak için ölmeye devam edeceğiz. Ölürken de öldürmesini öğreneceğiz. Ama savaşı büyüteceğiz, halklara da düşmanlara da verdiğimiz sözü tutacağız.
Halkın umudu, düşmanlarımızın kabusu olacağız.
Cephe tarihinin 46 yılında Partimiz DHKP-C’nin (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) kuruluşunun 22. Yılında kahraman şehitlerimizi anıyor, kuruluşumuzu kutluyoruz.
Yoldaşlarımıza, Tüm halkımıza, dünya halklarına selam olsun.
Şehitlerimize devrim sözümüz var.
And olsun ki, Dünyayı Bir Kez De Türkiye’den Sarsacağız…
EMPERYALİZME VE OLİGARŞİYE KARŞI KURTULUŞ SAVAŞINDA ŞEHİT DÜŞENLERİ SELAMLIYORUZ!
ŞEHİRDE KIRDA ŞEHİTLERİMİZİ ANIYOR PARTİNİN KURULUŞUNU KUTLUYORUZ
Devrimci Halk Kurtuluş Partisi
* Parti-Cephe tarihimiz Aralık 1970’te Ankara Küçükesat’ta yapılan THKP-C kuruluş toplantısı ile başlamaktadır.