Kamu Emekçileri Cephesi (KEC) Aydın’da Ahmet SAVRAN’ı Andı
Devrimci öğretmen Ahmet SAVRAN, 4 Ekim Pazar günü Uucanlar Hapishanesinde 9 yoldaşıyla birlikte katledilişinin 16. yılında, Aydın Umurlu’da mezarı başında anıldı. Kamu Emekçileri Cephesi’nin “Devrim Şehitleri Ölümsüzdür” pankartını açtığı anmada, saygı duruşunun ardından “Ahmet SAVRAN Ölümsüzdür”, “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez” “Bedel Ödedik Bedel Ödeteceğiz”, “Devrim Şehitleri Ölümsüzdür”, “Emekçiyiz Haklıyız Kazanacağız” sloganları atıldı. Ulucanlar katliamı ve Ahmet SAVRAN’ın mücadele hayatının anlatıldığı konuşmanın ardından hep birlikte söylenen “Bize Ölüm Yok” marşıyla anma sonlandırıldı. Anmaya 17 kişi katıldı. Anmada okunan açıklama şu şekildedir:
Bugün, Ahmet SAVRAN şahsında 26 Eylül 1999 yılında Ulucanlar Hapishanesi’nde direnerek şehit düşen ON devrimciyi, anmak için buradayız.
Halil Türker
Abuzer Çat
Ümit Altıntaş
Zafer Kırbıyık
Aziz Dönmez
Habip Gül
Ahmet Savran
Önder Gençarslan
Mahir Emsalsiz
İsmet Kavaklıoğlu’nu, ON’ları selamlamak için buradayız.
Tarih 26 Eylül 1999, Yer Ulucanlar Hapishanesi, sabaha karşı saat 04.00, hapishanedeki tutsaklar uykuda, devrimci tutsakların kaldığı 4. ve 5. Koğuşun karşısında 6. ve 7. koğuşun çatısından koğuşlar taranmaya başlıyor. Hedef alınarak açılan ilk ateşte iki devrimci tutsak katledilirken, iki devrimci de yaralanıyor. Devletin faşist katliamında hapishanenin çatıları başta olmak üzere, her alanında konumlandırılmış MİT, JİTEM elemanları, askerler, polisler, gardiyanlar görev başındaydı.
Uzun namlulu silahlar, gaz bombaları, itfaiye ve iş makineleri, yangın kancaları ve akla gelmeyecek her türlü işkence aracı devredeydi. Büyükşehir Belediyesi’nin itfaiye yangın söndürme araçlarıyla önce tazyikli su, sonra köpük sıkarak saldırılarına devam ettiler.
Ulucanlar hapishanesine devlet neden saldırdı? Sorun neydi? Ulucanlar’da 20-30 kişilik koğuşlarda 100 kişi kalınıyordu. Hijyenik olmayan ve üstelik bulaşıcı hastalıkların tedavisinin engellendiği hapishane koğuşlarında hastalıklar yaygınlaştı. Bu durum üzerine devrimci tutsaklar, küçücük koğuşlarda nefes alamaz hale geldi. Koğuş sorunun çözümü için hapishane idaresiyle yapılan görüşmeler sonuçsuz kaldı. Bu ihtiyaç üzerine, devrimci tutsaklar boş bulunan koğuşu işgal ettiler. Katliamın nedeni bu işgal değildir. Sonuçta koğuş işgalinin ardından hapishane idaresiyle bir anlaşmaya varılmış, sorun çözülmüştü.
Neden, burjuva basının yansıttığı gibi, koğuş sorunu değildi. Tıpkı Metris’te, Buca’da, Ümraniye’de ve Diyarbakır hapishanelerinde olduğu gibi, asıl amaç dışarıyı teslim almaktı.
Bu faşist katliamla; ABD ve AB emperyalizminin siyasi, askeri, ekonomi, sosyal ve kültürel olarak yeni politikaları hayata geçirilmek isteniyordu. IMF ve Dünya Bankası eliyle dünya işçi sınıfına, ezilen emekçilerine ve halklarına, eğitimden sağlığa, tarımdan sanayiye saldırı başlatıldı.
Ulucanlar’daki devrimci tutsaklar da bu saldırıdan payına düşeni aldılar.
Emperyalizmin sömürü ve talanına, bölge halklarının boğazlanmasına karşı çıktıkları için,
Demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini faşizme karşı verdikleri için,
İşsizlik, açlık ve pahalılığa karşı emeğin her şeye sahip olmasını istedikleri için,
Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan ekmek, gül ve özgürlük günlerine olan umudu büyüttükleri için,
Ezilen ulus ve milliyetlerin, inanç grupların hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılmasına karşı tam hak eşitliği istedikleri için katledildiler.
Ulucanlar Hapishanesi’nden F Tipi tecrit hücrelerine devletin katliam saldırıları bugün de halen devam ediyor.
Dün kalaslarla, demirlerle parçalanan bedenler, bugün inceltilmiş tecrit uygulamaları sonucu hücrelerde başta devrimci tutsaklar olmak üzere tüm tutsaklar “insan öğütme makinesi”nden geçiriliyor.
İçerisiyle dışarısıyla teslim olmamız isteniyor. Ulucanlar’da ON canımızı aldılar ama teslim alamadılar. ON’lar: Devrimciydi, işçiydi, öğrenciydi, kamu emekçisiydi, kısacası yoldaşlar ON’lar BİZ’dik.
BİZ’leri teslim alamayacaksınız diyoruz. Yaptığınız katliamlar hesapsız kalmayacaktır. Kanla yazılan tarih silinmez.
- yılında ON’ları selamlıyor, ON’ların anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
Baskı ve zulüm düzenine karşı tüm dostlarımızı, yoldaşlarımızı ve halkımızı ON’ların haklı mücadelesini sahiplenmeye çağırıyoruz. Zafer bizim olacak diyoruz.
Ahmet Savran 26 Eylül 1999’da oligarşinin Ulucanlar Hapishanesi’ndeki tutsaklara karşı gerçekleştirdiği katliam amaçlı saldırıda, yoldaşlarıyla birlikte kurşunlara, bombalara karşı kahramanca direnerek şehit düştü.
Çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Çocukluğu ve gençliği yoksulluk içinde geçmiştir. İlkokul günlerinden başlayarak tarlada çalışmaktan simit satmaya, tuğla işinden marangozluğa kadar birçok işte çalışır.
Orta öğrenimini tamamladığı Aydın’da demokrat bir çevre içinde bulunması O’nun değişiminin başlangıcı olur. Orta öğrenim döneminde güreş sporu ile ilgilenmeye başlayan Ahmet, o yıllarda Aydın ilinde ve Türkiye genelinde birçok birincilik kazanır. 48 kiloda Türkiye birincisi olur. Liseyi bitirdikten sonra 9 Eylül Üniversitesi’ne bağlı Manisa Spor Akademisi’ne girer. 1992 yılında üniversiteden mezun olur. 1994 yılında Denizli’nin Tavas İlçesi’ne bağlı Konak (Nikfer) Beldesi’nde öğretmenlik yapmaya başlar. Devrimci düşüncelerinden dolayı sürgünler yaşar.
1995 yılında Zonguldak Çatalağzı’na tayin edilir.
Pratik zekası, atak, sıcak kanlı, mütevazı kişiliğiyle okulunda ve çevresinde sevilen sayılan bir kişidir. Ahmet Savran’ı kamu emekçilerinin eylemlerinin hemen hepsinde, Ankara Yürüyüşü’nde, devrimci-demokrat etkinliklerde, eylemlerin örgütleyicisi, neferi olarak görmek mümkündür. Boş durmayı hiç sevmez. Mutlaka herhangi bir etkinliğin, eylemin, çalışmanın aktif olarak içerisinde yer alır. Okulunda çocuklara halk oyunları ve güreş öğreten Ahmet Öğretmen, bir yandan da fotoğraf makinesiyle halkın yaşamını görüntüler. Nerede mücadele varsa orada olmayı onurlu bir insan olmanın gereği olarak görür. Bunun bedelleri olacağının da bilincindedir. 1996 Ölüm Orucu Direnişi sırasında Ankara Yüksel Caddesi’nde yapılan oturma eylemine polis saldırısı sonucu kaburgaları kırılmış, ama bu durum O’nun mücadele azmini bir milim dahi geriletememiştir. Zonguldak polisi, O’nu sindirmek ve devrimcilikten vazgeçirmek amacıyla üzerinde Kurtuluş Gazetesi bulunmasını bahane ederek Mayıs 1999’da gözaltına almak ister. Direnince yaka paça zorla arabaya atılarak emniyete götürülür. Bu O’nun ilk gözaltısıdır. İşkenceye direnir ve polise ifade vermez. Direniş ile başlayan gözaltı tutsaklıkla sonuçlanır. Düzenin yasalarına göre de Ahmet’in hiçbir suçu yoktur. Ama polisin talimatıyla tutuklanır. Önce Zonguldak Beycuma Özel Tip Hapishanesi’ne oradan da Ankara Ulucanlar Hapishanesi’ne gönderilir.
Katliam günü, 4 aydır tutsak olan Ahmet Savran, oligarşinin saldırısına karşı yoldaşlarıyla birlikte direnerek direnişin kahramanlarından olur.