Değerli dostlar, yoldaşlar,
Göndermiş olduğunuz mektubu üzülerek okuduğumu belirtmeliyim. Öncelikle 3000 vuruşluk bir köşe yazısında ki yayınlandığı günde yapılacak olan bir yürüyüşe atfen kaleme alınmıştı, kimi noktalara daha geniş değinmenin pek olanaklı olmadığını belirtmem gerekiyor. Elbette bu, yazının eksik kalmasını değiştirmiyor. Anadolu Federasyonu tutsaklarına yazıda değinmemiş olmam kesinlikle bir eksiklik – bu noktada eleştirinizi kabul ediyor, en azından bir cümle ile de olsa değinmediğim için özeleştirimi kabul etmenizi istiyorum.
Ancak mektubunuzda yaptığınız “sansür” eleştirisini kabullenmem mümkün değil. Ne böyle bir amacım oldu, ne de devrimcilerin birbirlerine – tüm ideolojik tartışmalara, farklılıklara ve örgütlenme / faaliyet anlayışları arasındaki tezatlara rağmen – sansür uygulamaları tasvip ettiğim bir mesele değildi, olamaz da. Devrimci mücadelenin pratiği konusunda farklı düşünüyor, Kürt özgürlük hareketini değişik değerlendiriyor olabiliriz. Kendi aramızda içerikle, yani esasla ilgili sert tartışmalar yürütebiliriz, ancak her şeye rağmen devrimci dayanışmanın, işçi sınıfının yaşamsal çıkarlarının savunulmasının belirleyici olduğu bir çerçevenin dışına çıkamayız, çıkmamalıyız.
Şahsen “sansür” eleştirinizin bir yanlış anlamaya veya yanlış değerlendirmeye dayandığını düşünmekteyim. Özgür Gündem ve Yeni Özgür Politika gazetelerinde köşe yazısı yayınlıyor olmam, Kürt özgürlük hareketiyle eleştirel dayanışma içerisinde olmam, benim devrimci duruşumun bir gereği. Aynı devrimci durusum da, devrimciler arasında sansür uygulamasına, birbirlerine yönelik haksız suçlamaları yapmalarına karşı çıkmamı gerektirmektedir. Eleştiri ve özeleştiri mekanizması devrimcilerin en önemli silahıdır, temizleyicidir, yol açıcıdır. Eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının devrimci duyarlılıkla, işçi sınıfına olan bağlılık ve sorumlulukla işletilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar bu ilkeye sadık kaldığımı ve her zaman sadık kalacağımı bilmenizi isterim.
İlkesel duruşum elbette yapılan yanlışlığı veya eksikliği gidermeyi de gerektiriyor. Önümüzdeki haftalarda zaten yürütülmekte olan duruşmalara değinmeyi düşünüyordum. Kaleme alacağım bir köşe yazısında 16 Nisan’daki eksikliği gidereceğimi belirtmek isterim. Tekrar vurgulayarak: eksiklik, “sansür” değildir. Bunu böyle değerlendirmenizi isterim.
Umarm bu yanıtımla sorularınıza yeterli yanıt verebilmişimdir.
Devrimci selamlarımla
Murat Çakır (cakir@rosalux.de)
8 Mayıs 2016