29 Ocak Cuma- Açlık Grevimizin 16. Günü
28 Ocak Perşembe- Açlık Grevimizin 15. Günü
Sevgili Çiğdem bizden önce gelmiş çadırı tanımaya çalışıyor. Uzun da sürmüyor tanıması. Gece misafir olduğum arkadaşım geceyi hastanede geçirdi; zehirlenmiş. Neden zehirlenmiş olabilir bilmiyoruz çünkü hatırladığı kadarı ile sıra dışı bir şey yememiş. Aslında biraz düşününce bunun doğru olmadığını kavrıyoruz. Yediğimiz içtiğimiz her şeyde katkı maddeleri var. Bir çoğu ambalajda yazmıyor bile. Bu katkı maddeleri birikerek bünyede zehirlenmeye yol açabilir. Baş ağrısı diş ağrısı diye aldığımız ağrı kesiciler antibiyotikler, tarihi geçmiş ürünler, yüklendiğimiz radyasyon her şey insan bünyesinde böyle reaksiyonlara sebep olabilir.
Kar a dayanan bu sisteme güvenmemekte haklıyız. Ama kapitalizm bizim bu güvensizliğimizin farkında ve bunu da kendisi için kara dönüştürmeyi biliyor. Organik ürünler, katkısız ürünler diye satıyor bu sefer de hem de daha pahalıya. Detoks diyetisyen ve benzeri çözümler sunuyor. Temiz hava temiz su satıyor. Kapitalizm kendi çıkmazlarından bile kar eden sistemin adıdır.
Bugün ziyaretçilerimiz çok dengeli geliyor. Birileri geliyor sonra diğerleri… Daha sakin ve düzenli yaşıyoruz.
Sevgili Onur ve Rohat sohpetimize katılıyorlar. Tabu oyunu oynuyoruz. Ama bugün Cizre ile ilgili bir yürüyüş varmış. Polis yürüyüşe saldırabilir. Polis mahalleye girerse çadıra da saldırı olabilir. En azından gaza boğulur mahalle. Pek misafirperverce değil biliyoruz ama korumak istediğimiz arkadaşlardan uzaklaşmalarını rica ediyoruz. Bağlamamızı da korumalıyız, Onu da çıkaralım çadırdan. Neyse ki saldırı olmuyor.
Gece film izlemeye niyetliyiz. Birkaç kişi önerdiği için “Pi’nin Yaşamı” diye bir filmi izleyeceğiz. Zorlanıyoruz filmi izlerken uykusuz kalmaya değer miydi acaba? 4 dalda Oskar almış filmin mesajını bile almakta zorlanıyoruz.
Bu geç uyumanın üstüne bir de gece sabaha karşı çadıra yapılan saldırıyı öğreniyoruz. Biz bu saldırıyı 15 gün önce bekliyorduk. Bunu da bekliyoruz, tutuklanmayı, yaralanmayı, katledilmeyi de. Hepsi için hazırlığımız var. Avukatız diye Faşizm bizim için karakterini değiştirecek değil ya
29 OCAK CUMA- AÇLIK GREVİMİZİN 16. GÜNÜ
Bu sabah çadırın yerinde bir harabe var. Sonradan olanları anlatıyorlar. Bizden sonra da geç saate kadar çadırda oturup sohbet ediliyor. Herkes yavaş yavaş evlerine gidiyor. İçerde yalnız iki Dev- Genç’li kalıyor Can ve Caner. Sonra 14 akrep mahalleye bir anda giriyorlar. İkisini gözaltına alıyor ve çadıra ip bağlayıp akrep aracı ile çekiyorlar. O acele ile yapmayı ihmal etmedikleri iki şey var Berkin’in fotoğraflarını yırtmak ve Bağış kutusunu kırıp içindeki bozuk paraları almak. Size düşmanlık edenin ahlakı yoksa her zaman O’na galip gelirsiniz. Her zaman haklı ve her zaman kazanan olursunuz. Şimdi daha iyi anlıyoruz.
Haydi, bakalım kolları sıvayalım. Dostları yoldaşları yardıma çağıralım. Naciye Abla, Oğuz, Ufuk bugün destek açlık grevindeler. Ahmet koşup geliyor, Fadime, Özhan, Sunay, Cemile, Kerem, Gizem …Ve mahallenin gençleri…
Önce harabeyi temizliyoruz. Yoldan geçen insanlar merakla bakıyor, soruyorlar. O güne kadar ses çıkarmadan önümüzden gelip geçenler bir beddua bir küfür savurmadan geçmiyorlar artık. İhtiyaç soran sahiplenen arttı.
Sonra yeniden bir iskelet ve işte çadır yeniden kuruluyor. Büro emekçileri sendikası BES bu sabah bizi ziyarete gelmeyi planlamış. Ama bu yıkıntıyla karşılaştılar. Bugün gün bizden yana ne soğuk var ne kar. Dışarıda misafir ağırlıyoruz. Bir yandan çadır kuruluyor. Devrimci- Sol Ana Davasından yargılanmış müvekkillerimiz geliyorlar. Biz onlara kısaca Ana Dava’cılar diyoruz. Onların varlığı sevindiriyor bizi. Dev Genç’ in kurucuları var aralarında. Tam o sıra Liseli Dev Genç de geçmiş olsun ziyaretine geliyor. Ne çok duygulanıyorlar, Hemen pankartın altına dizilip fotoğraf çektiriyorlar. Kuşaktan kuşağa Dev Genç Adalet için Direniş Çadırının önünde buluştu.
Sibel Yalçın parkında oturup çay içiyoruz. 69 u 71 anlatan da var 78’i 80 sonrasını anlatan da var. O dönem açlık grevinin ikinci günü yatmaya başlarlarmış. Açlığa Yatmak tanımı boşa değil. Biz 16. günde hiçbir sorun yaşamadan ayakta dolaşıyoruz. B-1 vitamininin hikmetlerini anlatıyoruz biz de.
Mahallelinin ziyaretleri çoğalıyor. Özellikle kadınlar sahiplenmeye kalktı mıydı daha güzeli yoktur… Biz de mahallede dolaşıyor birkaç eve misafir oluyoruz. Bazı insanlar eylemimizi pasif buluyorlar. “ Tamam saygı duyuyoruz ama …” diye başlayıp ağzını açıyorlar. Biz de eylemle neyi amaçladığımızı ne kazandığımızı anlatıyoruz. İktidardakiler de biliyor bu halkın kendilerinden nasıl ölesiye nefret ettiğini. Bildikleri için de faşizmin doğası gereği ben bu nefreti hak edecek ne yaptım diye düşünmüyor. Bu halkı potansiyel tehlike olarak gördüğü için yok etmeye çalışıyor. Onlar da biliyor ki korku bir yere kadar. İnsanlar korksa da bu korku onların düşüncelerini değiştirmiyor, yaşam şartlarını da… Velhasıl kelam az değil eylemimizi pasif bulup daha etkili şeyler yapmamız gerektiğini önerenler.
Bir ablamız bugün bizden ayrılmak istemiyor. Ben HDP’ liyim ama bütün direnenleri seviyorum diyor. Yıllarca sendikacılık yapmış emekli olmuş ama mücadeleden emekli olunmaz diyor. Annem ve teyzelerim geliyorlar. Nenem ve dedem gelmek istemiş ama yine getirmemişler. Gece geç saatlere kadar çadırdan ayrılmak istemiyor kimse. Ama biz yorulduk gitmeliyiz. Yarın ayakta kalmak için uyumak şart.
Akşam şiirimiz Nazım Hikmet’ten. Halkın hikmetini anlatıyor usta;
“sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman”
Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
cahil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvâsına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
Demir,
kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için :
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.