Faşizmin Cizre’de Teşhir Ettiği Kadın Bedenleri İnsanlık Onurumuzdur
11 Şubat 2015- Açlık Grevimizin 29. Günü,
Sabah çadırımıza gelirken yağmur yağıyor. İçeriye giriyoruz, yağmur sesi ve çay birlikte fokurduyor..
Gazetelerimizi okuyoruz, Okmeydanı halkı bizi yalnız bırakmıyor. Bursa’dan hukuk fakültesi öğrencisi arkadaşımız geliyor. Onunla sohbet ediyoruz. ÇHD yöneticisi arkadaşımız Bülent, hemen arkasından Hollanda’dan avukat arkadaşımız geliyor. Göçmenlerden bahsediyoruz. Tarih kitaplarında kavimler göçü derler bir olay vardır. Çağ açtığı anlatılır bize okullarda. Biz toplumları üretim biçimlerine ve üretim ilişkilerine göre sınıflandırıyoruz. Ancak Kavimler Göçü denilen göç dalgasının dünya tarihinde önemli değişikliklere sebep olduğu da muhakkak. Şimdi Arap baharı dedikleri emperyalist saldırı sonucunda ciddi sayıda insan daha güvenli bulduğu ülkelere göç ediyor. İşte bu göç dalgası Avrupa’nın sömürgelerden elde ettiği ve kendi halklarına sunduğu refahı bozabilir, kurulu dengeyi bozabilir. Zaten mülteciler söz konusu olduğu zaman Avrupa’nın yalvar yakar olup zavallılaşması da bu yüzden değil mi? Bir zamanlar sömürdüğü ülkelerden göç almaya başlayınca panik başladı. Bizim ülkemizde de öyle çok Suriyeli göçmen var ki. Arkadaşlarımızdan biri bir göçmene yapılanları anlatıyor. Tüm mahalleli birleşip dövmüşler Suriyeli bir genci. Gitmeden Kürtçe bir türkü söyletiyoruz Gülcan’a öyle güzel söylüyor ki.
Uzun uzun sohbet ediliyor çadırımızda. Misafirlerimiz adaletsizlikleri anlatıyorlar birbirlerine, bize.
Cizre’de ise sokağa çıplak bir şekilde atılan kadın bedenleri teşhir ediliyor. İnsanlar yakılarak katledilmiş ya da katledildikten sonra yakılmış. Faşizm bize ne kadar acımasız olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Tüylerimiz ürpersin ve bu vahşet karşısında korkup geri çekilelim istiyor. Biz o vahşetin çağrısını daha önce duymuştuk. Soma da katledilen 301 madenci daha mı acısız ölmüştü. Ya da ölü bedenleri daha mı iyi görünüyordu. Emperyalizmin yarattığı hastalık ve açlık insan bedenini ne hale getiriyor görüyoruz. Velhasıl korkutmuyor bizi yaptıklarınız.
Örneğin faşizmin kadın bedeni üzerinden yürüttüğü bu saldırılar karşısında kadın örgütleri sessiz. Sivil toplumcu da olsa İnsan hakları örgütlerinin, yazar çizerlerin kısılmış sesleri. Bütün bu yapılanlar insan onurunu incitmiyorsa artık kırılacak gurur kalmamış demektir.
Öğleden sonra çadırımıza bir abla geliyor kendi elleriyle yaptığı sigara böreğini getiriyor. Yapacak bir şey yok, kırmamak için elinden alıp derneğe gönderiyoruz. Sevgili ekin güneş ve Naciye abla geliyorlar. Yine öğrenciler geliyor. İlk defa tanışıyoruz. Memleketlerinden konuşuyoruz, okullarından… Bağlama çaldığını, türkü söylediğini öğrendiğimiz bir arkadaşa türkü söyletmeye çalışıyoruz. Naz yapıyor, tekrar tekrar ısrar ediyoruz, aklımda yok diyor. Biz söylemeye başlıyoruz;
Kirpiğin kaşına da değdiği zaman,
Bekletme sevdiğim, vur beni beni…
Oradan Neşet Ertaş’a geçiyoruz, şiir okuyoruz. Yine de ikna edemiyoruz arkadaşımızı, türkülere hazırlanıp bağlamasıyla gelmeye söz veriyor. Fevzi Baba geliyor, anılarını anlatıyor güldürüyor bizi.
İyice alıştı insanlar çadırımıza, birisini arayıp bulamadıklarında çadırımızın kapısını aralayıp bakıyorlar.
Adalet ve Direniş Film festivali yarın başlıyor. Birbirinden güzel filmler gösterilecek. Biz de kendimizi aşıyor ve gerçek misyonumuz için mücadeleyi yükseltiyoruz. Biz gerçekten ve dört koldan Adalet Arıyoruz..