Yürüyüş Dergisi 485. Sayısı Çıktı
* Slogana Tutuklama…
* Basın Açıklamasına Tutuklama…
* Afişe Tutuklama…
* Cenazeye Tutuklama…
* Saldırı ve Kitlesel Tutuklamalar Halka Gözdağıdır!
* Bu Keyfi Gözaltı ve Tutuklama Terörü Haksız Düzenlerine Boyun Eğdirmek İçindir!
* Halka, Düzenin Yıkılabilirliğini Gösterdiğimiz İçin Tutuklanıyoruz!
* Tutuklamalar Düzenin Yıkılmasını Engelleyemeyecektir!
* KEYFİ TUTUKLAMA ZULMÜNE SON!
* AKP’NİN TUTUKLAMA TERÖRÜNÜ DE BOŞA ÇIKARACAĞIZ!
* AKP iktidarının yağma ve talanının faturasını, halkımız canıyla ödüyor!
* Hopa’da 8 İnsanımız Öldü!
* Biri Çocuk 3 İnsanımız Kayıp, Yüzlerce İnsanımız Yaralandı, Onlarca Ev Yıkıldı, 200 Ev Oturulmaz Halde…
* Hopa’daki Doğal Afet Değil, Katliamdır!
* Sorumlusu AKP ve Emperyalist Tekellerdir!
* Sanmasınlar ki, Bu Suçlar Cezasız Kalacak
Sanmasınlar ki, Halkımızın Çektiği Acılar Karşılıksız Kalacak
Her Suçun, Halkımıza Yaşatılan Her Acının Hesabını Soracağız!
(Derginin PDF’sini okumak için linke tıklayınız: http://yuruyus.biz/pdf/pdf/485.pdf
Yürüyüş Susturulamaz!
Katilleri, Hırsızları, Halkın Ekmeğine Göz Koyanları, Çocuklarımızı Katledenleri Yazan Yürüyüş Dergisi Susturulamaz!
Biz Halkız! Ne bizi tüketebilir, ne de sesimizi kısabilirsiniz! Susmayacağız!
Yürüyüşe sahip çıkıyorum, Yürüyüş okuyorum diyelim, Yürüyüş okutalım.
Yürüyüş Dergisine ve kitaplarımıza ulaşmak için Ozan Yayıncılıkla iletişim kurabilirsiniz.
Ozan Yayıncılık Telefonu: (0-212) 536 93 44
Haftalık Dergi / Sayı: 485
6 Eylül 2015
Fiyatı: 1 TL (KDV dahil)
İÇİNDEKİLER:
* Asıl terörist AKP ve katil polisleridir!
“Eziliyorsan ve sömürülüyorsan ve ezenlerin iktidarını sırtından atmayı düşünüyorsan, davayı sonuna kadar sürdürmeye kararlıysan, o zaman bütün dünyanın ezenlerinin saldırısıyla karşı karşıya kalacağını bilmelisin.
Ve bu hücuma karşı durmaya hazırsan, mücadeleyi kazanmak uğruna yeni kurbanlar vermeye hazırsan, o zaman bir devrimcisindir.
Ve yeni kurbanlar vermeye yetenekli değilsen, direnemezsen, o zaman sen çiğneneceksin…” (Lenin, Yönetmeyi Nasıl Öğrendik, syf. 93)
* Halk düşmanlarının korkularını büyüteceğiz!
İşkenceciler unutmasınlar! Bizler DEV-GENÇLİYİZ. Namussuzluğun, işkencenin hesabını sorarız. Bu güne kadar tüm işkencecilerden hesap sorduk ve sormaya devam ediyoruz. Unutmayın ve aklınızdan çıkarmayın ki arkadaşlarımıza yaptığınız işkencelerin hesabını soracağız. AKP’nin işkenceci polislerini uyarıyoruz. Arkadaşlarımızın kılına zarar gelirse bunu misliyle ödersiniz.
* Liseliler Cephe’nin kadro kaynağıdır! Liselileri örgütleyelim…
Düzenin çocuk diye baktığı liseliler halkın en dinamik, eğitime, örgütlenmeye en açık kesimlerdir.
Liseliler “çocuk” değil, Cephe’nin kadro kaynağıdır.
Yaşları bulundukları konum itibariyle gelişmeye daha açıktır. Düzen kirinden, pasından, en az etkilenen saf, temiz, paylaşımcı, düzenin bencil çıkar ilişkilerinden henüz etkilenmemiş, çok daha rahat şekil verilebilen, mücadeleye katabileceğimiz kesimlerdir.
* Okullar açılıyor; peki biz ne yapacağız?
Bizler Dev-Gençliler olarak her yıl olduğu gibi bu yıl da üniversitelerde olacağız. Mücadeleyi büyütecek, hesap soracağız. Bütün hak gasplarının karşısında olacağız. Haksızlığın olduğu her yerde Dev-Genç’i görecekler. Dev-Genç’in adaletini görecekler. Bu yıl her zamankinden farklı. Savaş büyüyor yeni bedeller, yeni örgütlenmeler gerekiyor. Bizim üstümüze düşen de savaşı büyütmedeki etkenleri arttırmak ve yeni insanlarla tanışmak, onlara ülkemiz gerçekliğini anlatmak ve örgütlenmek. Örgütlenip çoğalmak. Bu yıl olduğumuz üniversitelerde ortak sorunlar üzerinden düzenden şikayeti olan her kesimden insanın bir arada olup sorunlara hep beraber çözüm bulunduğu Öğrenci Meclislerini kuracağız ve Öğrenci Meclislerinde örgütleneceğiz.
* Gazi Halk Cephesi: İbrahim Öksüz’ü katleden çetelerdir! Çetelerden hesap soracağız!
16 yaşındaki tekstil işçisi İbrahim Öksüz, Karabüklü yoksul bir ailenin çocuğudur. Ailesi ise Yürüyüş Dergisi okuru olup, zaman zaman Halk Cephesinin kurumlarına gidip gelen bir emekçi ailemizdir.
İbrahim, Gazi Mahallesinde halk tarafından tanınan, bilinen Gazi’nin yoksul sokaklarının yoksul evlerinden birinde büyüyen bir halk çocuğudur. Cenazesi de yine Halk Cepheliler ve mahalle halkı tarafından kaldırılmıştır.
Bu konuda Halk Cephesi açıklamaları dışındaki söylemlere itibar etmeyin çünkü yalandır.
* Devrimci İşçi Hareketi: Patron sendikacıları her yerde karşılarında bizi bulacak!
Patron gibi yaşayanlar, patronlar gibi harcama yapmaktadır.
Sınıf mücadelesinin kuralıdır: Hiçbir patron ya da patron gibi yaşayanlar işçiye dost olamaz. İşçinin çıkarlarını savunamaz.
Oysa bunların adları “sendikacı”… Üstelik sendika adlarının başında “devrimci” sıfatı var. Patronluk ve sendikacılık, birbiriyle uzlaşması mümkün olmayan iki ayrı taraf…
Bunlar ise sendikacı görüntüsü altında patronlar gibi yaşayan, patronların çıkarlarını savunan kişiler.
Bu tabloda Oya Baydak’ın işten atılması kaçınılmazdır. Çünkü patron sendikacıları devrimcileri tasfiye etmek zorundadırlar.
* Bunlar DİSK Genel-İş yöneticileri, bunlar patron sendikacılarıdır!
Dün olduğu gibi bugün de jandarma komutanı patron sendikacılarının yanına gidiyor. Patron, jandarma komutanı ve patron sendikacıları bir aradalar.
Her şey gün gibi ortada. Herkesin safı belli. Ve karşımda lokantanın üzerine dev bir Türk bayrağı asıldı ve içinde DİSK Genel-İş yöneticileri toplantı yapıyorlar. Öğle saatlerinde linçcilerde bir hareketlenme var. Yüz milyarlık araçlarına valizlerini yerleştiriyorlar. Kaçarcasına hızlı hareket ediyorlar.
* Direnen Sarıyer Belediyesi İşçileri: ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK!
Seçim dönemlerinde halka demokrasiden, insan haklarından, temel hak ve özgürlüklerden bahseden CHP’li Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, kendisine bağlı işçilerin hak arama mücadelesinde ise polisle işbirliği yapmayı tercih ediyor.
CHP’nin “demokrasi, temel hak ve özgürlükler” söylemi vitrin süsü olarak kullandığını gösteriyor.
En ufak bir eylemlik bile CHP’nin makyajının akmasını, gerçek yüzünü göstermesini sağlıyor. 20 Ağustos’ta sadece haklarını isteyen ve bu amaçla İmar Müdürlüğü’nü işgal eden Sarıyer Belediyesi işçileri; belediye tarafından polise ihbar edildi ve bu çerçevede kamera kayıtları polise teslim edildi.
CHP’li Sarıyer Belediyesi’nin hiçbir davranışı direnen işçilerin mücadelesini engellemeyecek. Zafer direnen Sarıyer Belediyesi işçilerinin olacak.
* Katliamın Sorumluları Korunmaya Devam Ediliyor: Soma Katliam Davası Ekim’e Ertelendi
Kozağaçlı konuşmasında; “Kimin para kazandığını takip ederseniz, suçu da kimin gizlediğini anlamış olursunuz. Ocağın gerçek acil eylem planının ne olduğunu öğrendik; ‘dışarıdakiler içeri koşsun, içerdekiler dışarı kaçsın…’1 havalandırma, 1 patlatma ve 1 elektrik mühendisi var, ocağa sabah 09.00’da girip 15.00’da çıkıyorlar. Katliamın nedeni konusunda ‘hiçbir fikri olmayan’ bu kişilerin, maden şimdi açılsa gidip işleteceklerini de öğrendik.
* Röportaj: Soma’da 301 madencinin katledildiği dava görülüyor
Geçen hafta başlayan Soma Maden Ocağı Katliam davası dergimiz yayına hazırlanırken devam ediyordu. Madencilerin avukatlarından HHB Avukatı Engin Gökoglu ile mahkeme üzerine yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.
* Hatice Aşık: “Ben terörist değilim, devrimciyim, asıl terörist Ordadoğu’yu kana bulayan ABD’dir”
On bir gün sonra Hatice Aşık savcıya ve hakime en sakin ve inançlı haliyle şunları anlatıyordu; “Ben Mahsuni Şerif’in AMERİKA KATİL türküsüyle büyüdüm. ABD bütün dünyayı kana bulamaktadır. Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da akan kanın sorumlusu ABD’dir. Şimdi sıra Türkiye’ye gelmiştir. Ülkemizde 112 Amerikan üssü var. Ortadoğu’ya bombalar yağdıran uçaklarsa İncirlik’ten kalkmaktadır.”
Bana terörist demişsiniz, diyordu “Ben terörist değilim devrimciyim, asıl terörist Ortadoğu’yu kana bulayan ABD’dir.” O elçiliği sıradan bir devletin irtibat merkezi olarak değil, bir işgal üssü olarak görüyordu.
* Uyuşturucuya, fuhuşa, kumara, yozlaşmaya izin vermeyeceğiz!
1 Mayıs Mahallesi’nde halkın defalarca, uyuşturucu satıldığı, kumar oynatıldığına dair şikayeti üzerine daha önce de cezalandırılan Tugay isimli torbacı, kahvehanesinde satış yapmaya devam etmesi üzerine 28 Ağustos’ta kahvehanenin etrafı ablukaya alınarak baskın düzenlendi. İçeride bulunan herkes “Yat Yere! Cephe” komutuyla yere yatırıldı ve kimlikler alınarak tek tek üst araması yapıldı. Yapılan aramada kimsenin üstünden uyuşturucu çıkmaması üzere Cephe Milisleri neden baskın yaptıklarını anlattıktan sonra havaya ateş açtılar. Ve son olarak uyarıda bulundular.
Uyarıda: “Buradan tekrardan uyuşturucu satıcılarını uyarıyoruz: Halkın çocuklarını zehirlemeye devam ederseniz, bedelini hayatlarınızla ödersiniz!” denildi.
* Silahlı mücadele bir tercih değil, zorunluluktur!
* Hopa’da yaşanan doğal afet değil, katliamdır!
Halkın tepkisi üzerine hakkında soruşturma açılan, aralarında belediye başkanlarının da olduğu 12 kişi hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı “meydana gelen sel felaketinin ihmalden değil, doğal afet olduğu, meteorolojik açıdan afet olarak değerlendirilebileceğine” kanaat getirilmesi üzerine takipsizlik kararı verdi.
İşte AKP iktidarında, faşist devlet gerçeğinde her katliamda yaşanan, yaşanacak olan netice budur.
Ancak sanmasınlar ki bu suçlar cezasız kalacak. Sanmasınlar ki halkımızın çektiği acılar karşılıksız kalacak. Her suçun, halkımıza yaşatılan her acının hesabını biz soracağız. Tıpkı yaralarımızı kendimiz sardığımız gibi…
Örgütleneceğiz. Hakkımızı arayacağız. Adalet isteyeceğiz. Adaleti biz sağlayacağız.
* 10 Soruda: İdeoloji
İdeoloji Nedir?
İdeoloji; toplumun alt yapısına (üretim ilişkilerine) göre şekillenen üst yapıdır. Siyasal, hukuksal, dinsel, sanatsal, ahlaki, felsefi görüş ve düşüncelerin sistemleşmesidir.
İdeoloji, bir kişiyi ya da toplumu yönlendiren, onun davranış ve ruh haline şekil veren düşünüş biçimidir. Bu düşünüş biçiminin kaynağı sınıfsaldır. Kapitalist toplumda burjuva ve proletarya olmak üzere iki temel ideoloji vardır. Burjuva ideolojisi; ezenleri, egemenleri, halkı sömüren bu düzenin devamını savunur.
* Devrim ve iktidar iddiasını kaybetmiş bir örgüt, bir yönetici, düzene hizmet eder!
Yarım yamalak yapılan işler, kendini örgütlememek, halkı örgütlememek, kitle çalışması yapmamak, kimi zaman en temel faaliyetlerimizi yapmamak, yok saymak… Bunların hepsi iktidar iddiasızlığının sonuçlarıdır.
Çalışma yaptığı alandaki insanların evinde kalmıyor. İşçi yöneticileri, işçilerin evlerinde; memur yöneticileri, memur kitlesinin evinde kalmıyor. Mahalli alan çalışması yapan yönetici ve kadrolar her gün yeni bir kapıyı çalmıyor, aynı ilişkilerin, aynı insanların etrafında dolaşıp duruyor. (…)
Şikayet eden, memnuniyetsiz, mızmız, ağlayan-sızlayan, kendi sorumluluğunu görmekten uzak, üst perdeden akıl veren yöneticiler, kadrolar değil; sorumluluk sahibi, kendine güvenen, iddialı yönetici ve kadrolar olmalıyız. Bunun için HER ŞEY BİZE-BANA BAĞLI diyeceğiz.
Özveri, yaratıcılık, üretkenlik, olmazları olur yapmak; engelleri aşacak cüreti, militanlığı göstermek bu düşüncenin içinde hayat bulacak.
* Sol’un Köşe Taşları: Ne yapacaksınız?
1- EMEP’in seçim hükümeti içinde yer almayı kabul etmemesinin ilkeli, tutarlı hiçbir yanı yoktur…
2- EMEP’in tavrı oportünistçedir. Korkakçadır. HDP’nin hışmını çekmemek için de; kendileri için yanlış buldukları hükümet içinde yer almayı, HDP için “önemli ve anlamlı” bulmaktadır.
3- EMEP bakanlığı kabul etmemeyi AKP’nin 13 yıllık iktidarının halka saldırı iktidarı olmasına bağlıyor. Peki 13 yıl boyunca Kürt milliyetçi hareketin kuyruğunda AKP’ye yedeklenmenin dışında ne yaptınız?
4- EMEP yaptığı bir açıklamada Tayyip için “sana savaş yaptırmaycağız” diyor. Kürdistan’da kan gövdeyi götürüyor, AKP çocuk, kadın, yaşlı demeden katlediyor, EMEP “sana savaş yaptırmayacağız” diyor.
Ne yapacaksınız savaş yaptırmamak için?
EMEP’in teslimiyetten başka hiç bir politikası yoktur…
* Kürdistan’da Tek Yol Devrim: HDP, AKP’nin savaş hükümetine can simidi olmaktadır!
Savaş hükümetine destek olup onu meşrulaştırmakla HDP düzene yerleşme konusunda belki bir adım daha atmıştır. HDP’ye yedeklenen solun durup bu noktada bir kez daha düşünmesi ve faşizmin halka karşı saldırı hükümetine can simidi olma tavrına ortaklığın yarattığı suçu bir kez daha sorgulaması gelinen noktada bir zorunluluktur.
Bugün kendine solum, sosyalistim, devrimci-demokratım diyen herkesin önündeki temel görev faşizme yedeklenmek, ona can simidi olmak değil faşizme karşı savaşı yükseltmektir… Bunu yapmayanlar faşizme güç veriyor, Kürt halkının dökülen kanlarına ortak oluyor demektir.
* Günay’ı yoldaşı anlatıyor
Günay hep güler yüzlüydü. Büyüklerine karşı çok saygılıydı. Bir sorun olsa hemen biz ihtiyar heyetine sorardı. Özellikle gençlerle mutlaka birebir ilgilenirdi. Onların; sorunlarını ve ihtiyaçlarını tek tek tamamlardı.
Hep “Gençler önemlidir. Yağmur, çamur, sıcak demeden dergiye çıkıyorlar” derdi. Gençliğe hayranlığını gösterirdi. Örneğin kendisine bir şeyler alınacaksa, “yok önce gençlere alalım” derdi.
* Halkların Katili Amerika: Çevremizi kirleten, doğamızı katleden, emperyalist tekellerin kar hırsıdır!
Lakin boşuna uğraşıyorlar. Bu hastalığın tedavisi yok. Hastalık kanser gibi tüm vücuda yayılacak ve ölecekler, yok olup gidecekler. Hayatlarının her yanını körce sermaye ile donatanlar o sermayenin yoksullaştırdığı halklar tarafından yok edilecekler. Kaçınılmaz sonları budur.
* Arap halkının onurlu sesi: Umut Veren Asi bize şehitlerimizden emanettir!
Umut Veren Asi gazetesi yayın hayatına 1999 yılında şehidimiz Erdinç Aslan’ın sorumluluğunda başlamıştır. O tarihten bu yana çeşitli aralıklarla da olsa yayın hayatını sürdürmüştür.
Bu yanıyla Umut Veren Asi gazetesi bize şehitlerimizden emanettir.
Sürekli baskı ve tutuklamalarla bizi bitirmeye, sesimizin halka ulaşmasını engellemeye çalıştılar. Bazen ara vermek zorunda kaldık, tutsak edildik, şehit düştük ama şu anda da gördüğümüz gibi Erdinç’imizin sesi Umut Veren Asi gazetesi halka ulaşıyor, ulaşmaya da devam edecek.
* Halkın Hukuk Bürosu: Tutuklamalar düzenin yıkılmasını engelleyemeyecektir!
ABD emperyalizmle uzlaşmayan devrimci örgütleri yok et talimatı vermiştir. AKP işte bu imha emrine göre evlerin içinde insanlarımızı kurşunlamaya girişmiştir. İşte bu yüzden katliamcı polislerin isimlerini vermezler. İşte bu yüzden yoldan geçti, denize girdi diyerek gözaltına alıyor, tutukluyor. Boyun eğdiremezsen katlet diyor ağababaları, onlar da yönetememenin, susturamamanın verdiği korku ile saldırıp duruyorlar.
Gerçek şudur ki; oligarşi katliamlardan başka çözüm yolu bulamamaktadır. Emperyalizmin krizi süreklidir ve bu krizin yükünü daha çok Türkiye gibi ülkeler çekecektir. Ancak güçsüzlük ve çözümsüzlük devam ettikçe AKP saldırmaya, katletmeye devam edecektir.
* AKP, çürürken, çürütmeye çalışıyor!
Muhtarlarımız; AKP faşizminin oyununa gelmeyin! Kendinizi kullandırmayın, kirletmeyin. AKP halk düşmanı politikalarına sizi de alet etmek istiyor, alet olmayın… Halkımızın geleneklerinde muhbirlik yoktur, halkımız muhbirleri barındırmaz… Erdoğan sizi kendi polisi yapmaya, ajanlaştırmaya, kendi köylünüze, komşunuza, hısım, akrabanıza düşmanlaştırmaya çalışıyor.
Erdoğan’ın alnınıza sürmeye çalıştığı leke sadece sizi değil çocuklarınızı, torunlarınızı da lekeleyecek kadar güçlüdür. O lanetli sıfatı kendinize ve soyunuza yakıştırmayın. Size bunu layık görenlere de hak ettikleri karşılığı verin.
* Kamu Emekçileri Cephesi: KESK’in kuruluşundan bu yana izlediği çizgi ise icazet, uzlaşma, teslimiyet çizgisidir
Gelinen noktada bizlere düşen görev, sınıf ve kitle sendikacılığını dünden çok daha fazla dillendirmek ve bunun mücadelesini vermek. Uzlaşmacı teslimiyetten yana sürdürülen sendikacılığın emekçilerin çıkarlarına hizmet etmeyeceğini biliyoruz. Ancak devrimci sendikacılıkla haklı, meşru mücadeleyi büyüterek, Memur Meclislerinde örgütlenerek emekçilerin haklarını kazanacağına inanıyoruz.
Bu inancımızın, tarihimizden, yaratılan değerlerden, Elmas Yalçınların bizlere gösterdiği yoldan geçtiğini biliyoruz. Onlar bizlerin mücadelesine ışık tutanlardır. Bizler de açtıkları bu yolda cüret ve kararlıkla yürümeli mücadeleyi büyütmeliyiz. Sayıları iki buçuk milyon olan memurların sesi olmalı, umudu olmalıyız. Bu tarihi bir sorumluluğumuz olarak karşımızda duruyor.
* Sanatçıyız Biz: Sanat meclisi ve basın emekçileri meclislerinde örgütlenelim!
Kalemleri halk için yazan devrimci basın emekçileri var bu ülkede, oyunlarını halk için oynayan ve türkülerini halk için söyleyen sanatçıları var. Onların yanında saf tutmalısınız.
Sanat Meclisi ve Basın Emekçileri Meclisi çatısı altında örgütlenelim! Bu alanlar sizindir! Sizin kürsülerinizdir, sizin sesinizdir! Faşizmin saldırıları karşısında birlikte direnebileceğimiz, dayanışabileceğimiz örgütlenmelerdir.
Birleşirsek Bizim Önümüzde Durabilecek Hiçbir Güç Yoktur!
Sanatçılar Bertolt Brecht’in şiirinde olduğu gibi davranmalıdır. O suçluysa ben de o suçu işledim diyebilmelidir.
* TAYAD’lı Aileler: Direnmek ve mücadele etmek meşrudur
İlkleri yarattık. Yarattığımız değerlerin ve geleneklerin üzerine yenilerini ekledik. Çünkü haklıydık. Haklılık mücadeleyi ve meşruluk bilincini üreten en önemli güçtü. Biz de aileler olarak bu gücü kuşandık.
Bu gücü; yeni tutsak ve şehit ailelerine aktararak, yeni geleneklerle büyüteceğiz.
* Adalet kampanyamız sürüyor. Halkı adaletsiz bırakmayacağız!
* Yürüyüş dergisi yoksul mahallelerin umududur!
* Adalet mücadelemizi her yere taşıyoruz!
* Halk Bahçesi okulunda buluşalım
* Avrupa’daki Biz: Kitle çalışması yapmak, halka gitmek, halkı eğitmek ve örgütlemek zorundayız!
Ne yapmış, ne yaşamış ve yaşayacak olurlarsa olsunlar! Her şeyin bir çözümü olduğunu ve bu çözümü beraberce bulmak için, yanlarında olduğumuzu ve olacağımızı anlatmalıyız. Bunu pratiğimizle de göstermeliyiz. Onların da öneri ve düşünceleriyle, inisiyatif almalarına ve uygulamalarına fırsat tanımalıyız. Güçlükleri yenmeyi, sorunları çözmeyi öğrenmeleri için, doğru düşünmeyi öğretmeliyiz onlara. Bunu stratejik bakış açımız ve hedeflerimiz doğrultusunda, pratik içinde birlikte ve doğallığında yapmalıyız! Dergi, bildiri, kitap ve sohbetlerimizle de, politikleştirmeyi sürdürmeliyiz.
* Avrupa’da Yürüyüş: Bir işten sonuç almanın yolu iyi bir ön çalışma, doğru bir programdır!
* Yitirdiklerimiz…
“Eğer yoldaşlarına, partine güveniyorsan kendine de güveniyorsun demektir. Eğer bir güvensizlik olayına tanık olursan, üzerinde düşünmek gerekir. Güvensizliği sergileyen kişi kendine güvenmiyordur. Dolayısıyla da yaptığı işi başarıyla tamamlayamaz” Muharrem Karataş
* Öğretmenimiz
Ahlaksızlık, ruhlarına işlemiştir onların. Burjuvazinin ahlakı yoktur. Vatanı satanların, kendi halkına kurşun sıkanların, halkı emperyalistlerin ellerine teslim edenlerin ahlakı olabilir mi?